TURKİSTAN’DAN GELEN BİR İSİM VE EFSANE: KIZ KULESİ



İstanbul’daki Kız Kulesi hakkında, bir cok efsane bulunmaktadır. Bu efsaneler, genellikleTürk devrinde, Türk ozellikleri cevresinde oluşmuşlardır. Ancak aralarında,bazı temel farklılıklar bulunmaktadır. Bu efsaneler hakkında, Turk Tarih Kurumu’nda basılmakta olan kitabımızda daha geniş olarak durulmuştur.Adını ancak XVI.yuzyıl başlarında bilebildiğimiz İstanbul Kız-Kulesi, adı ve oteki ozellikleriyle, en carpıcı ornektir.


TURKİSTAN’DAN GELEN BİR İSİM VE EFSANE: KIZ KULESİ

kız Kulesi, İstanbul’da, BoÄŸaz’ın Marmara tarafından giriÅŸinde, Uskudar tarafında,kıyıdan 200 m kadar iceride; yaklaşık 35-36 m’lik dortgenbir alanuzerinde bir kule olup, ÅŸimdiki gorunuÅŸunu 1835’lerde almıştır
Kız Kulesi Uskudar acıklarındaki kayalık dokuntulerde, 1510’ da inÅŸa edilmiÅŸ olmalıdır.Nitekim bu adı, XV.yuzyıla ait kaynaklarda 
pek goremiyoruz. 
Tarihi kaynaklarda, Kız-kulesi adını, ancak XVI. yuzyıldan sonrası icin takip edebiliyoruz. Osmanlı belgeleri uzerinde yapılacak titiz bir araÅŸtırma ile, bu adın ortaya cıktığı seneler, kesine daha yaklaşık olarak cıkartılabilir. Bizce bu ad, ancak, yoreye Turklerin yoÄŸun 
yerleÅŸmelerinden,yani XV.yuzyılın bitiminden sonra ortaya cıkmış ve yaygınlaÅŸmış olmalıdır.XVII. yuzyıldan sonra, Turk ve yabancı kaynaklarda adı ve hatta bu ad etrafında oluÅŸan efsaneleri ile birlikte bilinenler bir hayli artmıştır. Bunlar arasında Evliya Celebi’mizi
ozellikle anmak gerekmektedir

Efsaneleri
İstanbul Kız Kulesi’nin bir hayli efsanesi vardır. Bunlar genel olarak birbirine benzersede, ayrıldıkları noktalar da bulunuyor. Bunların hepsini deÄŸil, fakat bizce, onemli olanları aynen veya ozet olarak vermek gerekir.

1. 1611 yılında İstanbul’a gelen Domenico Gierosolimitano, Kızkulesi’nden de sozetmektedir:“Diyorlar ki burasını eski bir imparatorun kızı yaptı, burada yaÅŸadı ve bakire olarak oldu. Åžimdi dort asker uc topla orada kalıyorlar ve devamlı nobet tutuyorlar”.
2. Evliya Celebi (XVII. yuzyıl) Kız Kulesi’ne dair uzun boylu bir efsaneyi anlatmaz.O Uskudarla ilgili olarak Turk-musluman halkı arasında yaÅŸayanları eserinin farklı yerlerinde,kimi zaman daha uzun nakletmiÅŸtir. Ona gore, Kanator adlı bir Bizans kralı,Battal Gazi’nin korkusundan, deniz yuzunde buyuk bir kule yaptırıp Uskudar tekfurunun kızını ve diÄŸer kıymetli ve gerekli eÅŸya ve yeterli insanı icine koydurur. O kuleye“Pirgos Tiskuris” demiÅŸlerdir ki, Kız Kulesi demekmiÅŸ. Bu sırada Battal Gazi, Åžam fethini bitirerek Uskudar’ın boyle tahkim edildiÄŸini iÅŸitince,yanına aldığı gazilerle Uskudar’ı basar. Oradan kayıkla Kız Kulesine gecip kıralın kızını, hazinesini ve otekileri alıp
Uskudar’a gecer. Ancak Uskudara zarar vermeksizin, geriye, (İran’da) Medayin’e doner.
3. 1797’de İstanbul’da bulunan A. L. Castellan, Kız Kulesi’ne dair Turkler arasında soylenen efsanenin fransızca geniÅŸ bir cevirisini vermektedir. Castellan, tafsilatlı olarak verdiÄŸi efsanede “Mihir-Schighil”, yani “Mihr-i Cigil/CiÄŸil guneÅŸi” adını verdiÄŸi, bir PadiÅŸah
kızının hikayesini anlatır. Hikayeye, buraya gelen bir İranlı Åžehzade de karışır.Castellan’ın naklettiÄŸi rivayette dikkati, burada yaÅŸayan kıza verilen Mihr-i ÇiÄŸil adı cekmektedir. Castellan bu kelimenin anlamını “Soleil des beaute” yani “Guzellik guneÅŸi” olarak vermektedir. Ancak burada soz konusu olan “C i ÄŸ i l” İran ve erken devir Turk edebiyatında guzellik timsali sayılan Çigildir.Cunku eski edebiyatta Turk gibi
CiÄŸil de bazen “guzellik” anlamını taşıyabilmektedir. Boylece Üskadarda Turkler arasında soylenen efsanelerden birisi, eski Karahanlı devrinden kalmış olan hatıraları da yansıtmaktadır.
4. XIX. yuzyılın ilk yarısında, İstanbul’da uzun sure kalan İngiliz hanım yazarı,Miss Pardoe’nin yazdıkları, iki acıdan dikkati ceker. Oncelikle iki ayrı efsaneyi cok öz olarak hulasa etmiÅŸ, ikinci olarak, efsanenin birisinde, kız kahramanı, Kleopatra’nın sonunabenzetmiÅŸtir. MissPardoe’nun yazdıkları, kısalığı ile dikkati ceker ki, cevirisini aynen vermek yararlı olacaktır.“Masalcılar, duvarları icinde, Kleopatra gibi, yılan sokmasından olen guzel ve soylu bir kızın hikayesini anlatmayı severler. Åžairler de, giriÅŸimi, kıskanc bekcilerine gostereceksır verici ayın olmadığı fırtınalı bir gecede, hapsedilmiÅŸ guzel kızı kurtaran İranlı prensin maceralarını terennum etmeyi severler ki bu gecede Marmara’nın vahÅŸi dalgaları Asya’nın kayalık kıyılarını kopurterek yıkarken, Karadeniz’den esip gelen fırtına, onlerinde boÄŸazın akıntısını cıldırtıyor, gece yarısı sessizliÄŸinde buyuyor, amaaşıkların kulaklarında NiÅŸabur’un bulbullerinin sesinden daha da tatlı oluyordu.”
5. XIX. yuzyılın ilk yarısında, İstanbul’a gelen seyyahlar arasında Kız Kulesi’nden hemen hepsi de bahsederler. Bunlar arasında, deÄŸiÅŸik bir hikaye nakleden M. von Tietze’nin yazdıkları da dikkati ceker:“Yuzyıllarca once bir padiÅŸah varmış. Muneccimi onun olumune bir yılanın sebep olacağını soylemiÅŸ. PadiÅŸah bu olumden kurtulmak icin bu kayayı duzleÅŸtirmiÅŸ ve uzerine bu kuleyi yaptırmış. İcini cok guzel doÅŸetmiÅŸ ve haremini alarak oraya gidip zevk ve sefa icinde yıllarca yaÅŸamış. Boylece muneccimin soylediÄŸi ÅŸeyin boÅŸa cıkacağını ummuÅŸ.
Sonra her yanı denizle cevrili olan bu yapıya, padişaha takdim icin bir gurcu kızgoturulmuş. Kız ilk tanışma vesilesiyle, Padişaha ici cicek dolu bir sepet sunmuş. Padişah bu hediyeyi, pek cekici olan bu guzelin elinden almış. Fakat almasıyla, kucuk yaprakların arasına gizlenmiş olan kucuk bir yılanın parmağını ısırması bir olmuş. Boylece musluman hukumdarı, derin acılar icinde kıvranarak olmuş. İşte alın yazısının
deÄŸiÅŸmez iradesine aracı secilen bu genc kızdan oturu, bu kuleye “ Kız Kulesi “ adı verilmiÅŸ.

Tietze, bir diÄŸer ÅŸekli, Hammer’den naklediyor; onun naklettiÄŸi hikaye ise, Evliya Celebi’ninki ile hemen aynıdır.
6. Eserini, daha gec, 1872’de yayınlamakla birlikte, hikayeyi cocukluÄŸunda dinlediÄŸini soyleyen Melek-Hanum’un naklettiÄŸi rivayet de hayli dikkati cekicidir.Bu hikayeyi,yayınlandığı ÅŸekli ile vermek gerekir:Sultan’ın biri ruyasında, kızının yılan sokmasından oleceÄŸini gorur. Kahinler (ulema?) onu bekleyen meÅŸ’um tehlikeden prensesi kurtarmak icin toplandıklarında, meseleye
denizde bir kule yapmaktan baÅŸka bir care bulamadılar. Genc sultan, kendisine arkadaÅŸlık edecek bircok halayıkla bu kuleye konuldu. Bir gun, yanındakilerle cevrili bir halde, ust katta otururken, aÅŸağıdan gecen kayıkları seyirle kendisini oyalıyordu. Birden onlardan birinde, cok guzel meyve, ozellikle uzumler dikkatini cekti. Bundan dolayı buyuk bir ozlem duydu. Hic bir ÅŸeyin doÄŸrudan kızla temas etmemesini emreden Sultan’ın yasağına raÄŸmen, uzum dolu bir sepet satın aldı. Sepeti yukarı cekmek uzere,kayıkcıya bir ip uzatıldı; prenses elini sepetin uzerine uzattığında, ansızın bir yılan suzuldu ve kolundan onu soktu. Onu uzerine her turlu itina gosterilmiÅŸti. Fakat faydasız.Birkac dakika sonra öldü. Boylece, icinde olduÄŸumuz kaderden kacınmak oylesine imkansızdır.
7. Seyyahlar icinde, Kız Kulesi’nde gecen olayı, Bizans donemine kadar goturen rivayetler,XIX. yuzyıl sonlarında gorulmeye baÅŸlanmıştır. A. L. Castellan’ın naklettiÄŸi rivayetin adeta bir adaptesi gibi olan bir rivayeti, P. de Regla nakletmektedir. Ancak, efsaneyi,nedense Bizans donemine kadar goturen rivayeti, Turk araÅŸtırıcılar da bir ÅŸekilde belirtmektedirler.“İmparator Konstantin’in cok sevdiÄŸi ve uzerinde titrediÄŸi bir kızı varmış. bir gün falcılarını toplamış ve kızının istikbalini sormuÅŸ. Falcılar kızın bir yılan sokmasından öleceÄŸini soylemiÅŸler. TelaÅŸlanan imparator, hemen denizin ortasında bir kule yapmalarını emretmiÅŸ. Bir sure sonra yapılan kulede kızını muhafaza altına aldırmış . Zamanla
bir gun kızın canı üzüm  istemiÅŸ. Bir sepet üzüm getirmiÅŸler. MeÄŸer üzüm sepetininbir koÅŸesinde zehirli kucuk bir yılan coreklenmiÅŸ. Prenses üzüm salkımını almak uzere sepete el attığı zaman bu yılan parmaklarını ısırıvermiÅŸ. Kızcağız orada can vermiÅŸ ve mezarını buraya yapmışlar.”
8. XIX. yuzyıl sonlarında tesbit edilen, bir diÄŸer rivayet de onemlidir. H. Carnoy ve J. Nicolaides tarafından nakledilen bu rivayette, hakim unsur tamamen ayrı ve “hazine” olmuÅŸtur.Buna gore olaylar, Konstantin’in hazinesi, onu bekleyen kızı ve bu hazineyi ele gecirmeye cabalayan hırsız bir delikanlı etrafında orulmuÅŸtur. Hırsız delikanlı ile Konstantini’in kızı arasındaki aÅŸk da rivayetin icindedir.
9. 1878 de basılan Murray rehberine gore, Turkler, Sultan Mehmed’in gozdesini burada kapattığını soylerlermiÅŸ.
10. Turk Ansiklopedisi, İstanbul’daki Kız Kulesi hakkında, Evliya Celebi’nin rivayetinden baÅŸka, ÅŸu iki rivayeti de belirtiyor.
a. Fetihten sonra buraya, Hırıstiyan bir prenses kapatılmıştır.
b. Fatih Sultan Mehmed’in cok guzel bir kızının, ileride birisini sevdiÄŸi taktirde yılan sokması ile oleceÄŸi kehanetinde bulunulduÄŸundan, babası onu bu kuleye kapatmış ise de, sevgilisinin gonderdiÄŸi bir cicek demeti arasına gizlenen kucuk bir yılandan
koruyamamıştır.
* * *
Bilinenleri yeniden gozden gecirirsek, buraya “Kız-kulesi” denmesinin zamanını az-cok tesbit edebiliyoruz. XV.yuzyılda henuz bu ad yoktur (Bk. Tursun Bey, Tarih-i
Ebülfeth..) Hatta XVI.yuzyılın ilk yarısında da bu adın yaygınlaÅŸmadığını sanıyoruz.Cünkü Ali, Künh’ül Ahbarında, Tezkire kısmında ÅŸöyle bir kayıt naklediyor: “ İstanbullaUskudar miyanındaki kale-i sagire ki Ketayun Sarayı deyu meÅŸhurdur..”Muhakkak ki burası XVI.yüzyılda, cevresindeki Turklerin muhayyilesindeki izlerin de ışığında Kız Kulesi diye anılmaya baÅŸlayacaktır.Kız-kulesi diye bir ad, Turklerin yaÅŸadığı cok geniÅŸ bir coÄŸrafyada muhakkak ki XV. yuzyılda (Farsca cevirisi ile Devlet-ÅŸah; Piri Reis: Kız-hisarı) yaygın olarak bilinmiÅŸtir.
Daha eski zamanlardaki varlığını, oteki Turk aleminde bu konuda ayrıntılı toponomık araştırmalar yapamadığımız icin bilemiyoruz. Kaynaklarda da bu konuda, şimdilik yeterli bilgi bulamadık. Fakat, kimi zaman daha buyuk eski yapılara verilen,
Kızlar-kalesi (XVI.yuzyıl: Matrakcı Nasuh) veya Kırk-kız kalesi adları, İstanbul-Uskudar’dan Asya iclerine doÄŸru uzanmaktadır.

XVI.yuzyıldan sonra oldukca cok rastlanan boyle adlanmanın temeli, Turk insanının ÅŸuur altındaki hatırasında yaÅŸatmakta olan Gökturk cağı oncesi bir efsane olmalıdır.Cin kaynaklarının nakline gore Hun Hakanı, insanlarla evlendirmeye kıyamadığı cok guzel iki kızı icin ulkesinin uzak bir yerinde kule yaptırmıştı. Orada onların Tanrı ile evlenmelerini dilemiÅŸti.. Tanrı gelmemiÅŸ ama bir kurt kulenin dibine yerleÅŸmiÅŸti
. Boylece ıssız ve yuksek yerlerdeki korunaklı yapılar ile su iclerindeki eski yapılar, gorenlerce Hun Hakanınn kızları icin yaptırdığı kuleye, Kız-kulesine benzetiliyor idi. Bu varsayımın en carpıcı, en bilinen orneği İstanbul-Uskudar Kız-kulesidir.
istanbul’dan Asya iclerine doÄŸru, hemen herkesce bilinen Silifke Kız-kalesini bırakırsak, en batıda Candarlı acıklarındaki deniz icindeki bir Kız-kulesi’ni soyleyebiliriz. Hatta o adaya adını da vermiÅŸtir. BeyÅŸehir golunun icinde, uzerinde yapı kalıntıları olan adacıklardan birisi Kız-Kulesi adasıdır. Fakat Uskudar’dan Turkistan’a giden istikamette en onemli merhalelerden birisi Rize-Pazar Kız-kulesidir. Orası da bir kucuk
adacık uzerindeki eski yapı kalıntıları ile dikkati ceker. Anadolu iclerindeki oteki Kızkule veya Kız-kalelerini saymaya vakit yetmez.
Daha doÄŸuda, Azerbaycan’da Baku ÅŸehrinde de Kız-kulesi, ÅŸehrin bir timsali gibidir. Oradan, Kafkaslardaki veya İran sahasındaki onlarca Kız-kulesini bir kenarda bırakıp Turkmenistan’a, Merv’e gidebiliriz: Orada kimi gozlemciler Buyuk ve Kucuk Kız-kulesi’den soz ederken, kimisi, kule/kalelerden birisinin adının OÄŸlan-kalesi olduÄŸunu belirtirler. “Kız” olan yerde elbette onun kocası olabilecek bir oÄŸlan da olabilir.
Netekim, Aral Denizi guneyinde bir Kırk-yiÄŸitler kalesi, aynı geleneÄŸi devam ettirir.Sozlerimi, Turkistan Turk aleminin, Karahanlılar doneminin de merkezi sayılan Balasagun/ Burana’daki kule ile bitirmek isterim. Burana, “minare”den cıkmıştır deniyor.Ama bu kule, anladığımız manada, cami yanında olmayıp, bir baÅŸka yapı ile baÄŸlantısı olmayan doÄŸrudan yekpare bir kuledir. Hikayesi, İstanbul Kız-Kulesine cok benzer. Kahinlerin boÄŸ=akreb sokmasından oleceÄŸini haber verdiÄŸi kızı icin Han’ın yaptırıp, tepesinde oturttuÄŸu bir kuledir. Sonunda bir meyve sepeti icinde gelen boÄŸ=akreb kızı sokar ve olmesine sebep olur..Kazaklar arasındaki benzer rivayetlerde, koyunlar boÄŸu yiyebildiklerinden, Kulenin
etrafının koyun suruleri ile cevrildiÄŸi, ama yine de kadere engel olunamadığı da belirtilir. Goruluyor ki üsküdar acıklarındaki Kız-kulesi, adı ve efsaneleri ile bu diyar insanlarınıTurkistan’a baÄŸlıyan kultur unsurlarından birisi, belki de en onemlisidir.
Netice:
İstanbul’daki Kız Kulesi hakkında, bir cok efsane bulunmaktadır. Bu efsaneler, genellikleTürk devrinde, Türk ozellikleri cevresinde oluÅŸmuÅŸlardır. Ancak aralarında,bazı temel farklılıklar bulunmaktadır. Bu efsanelerhakkında, Turk Tarih Kurumu’nda basılmakta olan kitabımızda daha geniÅŸ olarak durulmuÅŸtur.Adını ancak XVI.yuzyıl baÅŸlarında bilebildiÄŸimiz İstanbul Kız-Kulesi, adı ve otekiozellikleriyle, en carpıcı ornektir.


KAYNAK..VE YAZARI:Prof. Dr., Ege Universitesi
1 İ.H.Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Üsküdar Tarihi, İstanbul 1977, II, 279-285; beklendiÄŸi kadar guzel
deÄŸil.
2 İA, V-2, s.1203 ; S.Eyice, Bizans Devrinde BoÄŸaziçi, İstanbul 1976, s. 52-53.
3 Ali, Künh’ül-Ahbar’ın Tezkire Kısmı, Hz. M.İsen, Ankara 1994: 50, 207:” Kale-i sagire ki Ketayun Sarayı diyu
meÅŸhurdur” Ruhi. Tursun BeÄŸ’in Tarih-i Ebülfeth‘inde Kızkulesi’nin adı yoktur.
4 M. Bernardini, “ Constantinopoli nella Relatione di Domenico Gierosolimitano (1611) ”, Miscellanea Studi
in Onore di Raffaele Sirri, Napoli 1985, s. 17-38.

 

TURKİSTAN’DAN GELEN BİR İSİM VE EFSANE: KIZ KULESİ `32; 333
5 Evliya Çelebi Seyehatnamesi, (yay.Z.Danışman) II, İstanbul 1969, s.170.
6 A.L. Castellan, Lettres sur la Grece, l’Hellespond et Constantinople... Paris 1811, II, 190-218. 1772-1838
yılları arasında yaşamış olan Castellan, ressam, gravurcu ve gezgin olarak tanınmaktadır. Ch.Dezorby-
T.H. Bachelet, Dictionnaire General Biographie et Histoire, I, Paris 1883, s.484a. ; Turk Tarih Kurumu’nda
basılmakta olan kitabımızda bunun etnini aynen verdik ve cevirisini de yaptık.
7 A.L. Castellan, Aynı eser, s.194.
8 Ciğil; Karahanlı Turk devletini teşkil eden boyların başlıcası kabul edilir (İslam Ansiklopedisi, Karahanlılar
madd. Z.V.Togan, Karahanlılar, İstanbul 1966); İran edebiyatında ortacağlarda hayli cok gecmektedir.
Sozluklerde Ciğil boyuna mensup olup eski şairler nezdinde guzellik ve zerafetiyle unlu anlamı
vardır (H.Amid, Ferhen Amid, Tahran 1358).
Farsca-Turkce sozluklerde mesela Z.Åžukun’nun Farsca-Turkce lugatinde (İstanbul 1967; s..714) ÅŸoyle
denmektedir: “ Turkistanda guzelleriyle meÅŸhur bir ÅŸehir”.
Uskudarlı olan A. Golpınarlı, Mevlana Celaleddin’in ÅŸiirlerinde sık gecen bu ismi ÅŸoyle izah eder:” Turkistan’da
guzelleriyle tanınmış bir şehir. Guzelleri bu şehir halkına benzetirler (Mevlana Celaleddin, Divan,
cev.A.Golpınarlı, İstanbul 1974, s. 683, ; metinde (s.195) ”Yuzu CiÄŸil guzeline bile hasetler salan”
olarak geciyor.
9 Miss Pardoe, The Beauties of the Bosphorus, London 1838, s. 134: Kız Kulesinin cok guzel bir gravuru de
vardır.
334 `32; USKUDAR SEMPOZYUMU

10 M.von Tietz, Türkiye 1833 İstanbul (tarihsiz), s. 26-27.
11 M.von Tietz, Aynı eser, s.27-28. Efsaneyi J.Reid de nakletmiştir: Turkey and The Turks, London 1840,
s.298.
12 Melek-Hanum, Thirty years in the Harem, New York 1872, s. 10-11; Bu rivayeti P.de Regla aynen nakleder:
La Turquie Officielle, Paris 1891, s.1-2’nin dip notunda; buradan naklen İ.Hami DaniÅŸmend de cevirmiÅŸtir:
Tarihî Hakikatler, I, İstanbul 1979 (2.baskı) s.223.
13 P.de Regla, La Turquie Officielle, Paris 1891, s. 334-338; Danişmend, Aynı Eser, s. 223- 226.
14 Mehmet Onder, Bitmez-Tükenmez Anadolu, Ankara 1970, s. 34-35.

TURKİSTAN’DAN GELEN BİR İSİM VE EFSANE: KIZ KULESİ `32; 335
15 Uzum sepetine saklanan yılan ile olum efsanesi, kısa da olsa, H. Carnoy- J. Nicolaides tarafından da nakledilmektedir:
s. 30.
16 H. Carnoy- J. Nicolaides, Folklor de Constintinople, Paris 1894, s. 41-46.
17 Handbook For Travellers in Turkey in Asia, İncluding Constantinople.., (4.ed.) London 1878 (J.Murray),
s. 123.
18 Turk Ansiklopedisi, XXII, 83a: yazarı ve kaynağı belli değil; Hemen aynı hikayeler, birisi tercih edilerek,
oteki ansiklopedilere de gecmiştir: mesela:Aylık Ansiklopedi, I (1945), s. 150 b-c; Meydan Larousse, VII
(1972), 290 b-c.
19 Künhü’l Ahbar’ın Tezkire Kısmı, yay. M.İsen, Ankara 1994, s. 50, 207.
336 `32; USKUDAR SEMPOZYUMU

Tuncer Baykara