KAZASKER YESARÎZÂDE MUSTAFA İZZET EFENDİ KÖŞKÜ



İzzet Molla'nın saray denecek kadar büyük olan konağı Büyük İhsaniye Semtinde idi.


KAZASKER YESARÎZÂDE MUSTAFA İZZET EFENDİ KÖŞKÜ

Ä°zzet Molla'nın saray denecek kadar büyük olan konağı Büyük Ä°hsaniye Semtinde idi. Kendisi konağını o kadar çok sever ve beÄŸenirmiÅŸ ki, "Bu saray tekke olsa, beni de oranın ÅŸeyhi tayin etseler, artık baÅŸka hiç bir ÅŸey istemem" dermiÅŸ. Ünlü hattatlarımızdan olan Ä°zzet Molla, bilgili, güzel ve tatlı konuÅŸan, girdiÄŸi her meclisi ÅŸenlendiren bir kimse idi. Cana yakın oluÅŸundan ötürü Sultan Abdülmecit tarafından çok sevilirdi. AÅŸağıdaki satırlar Åžemsettin Kutlu Bey'in Eski Ä°stanbul'un Ünlüleri adlı eserinden alınmıştır: Mustafa Ä°zzet Efendi ünlü ve usta bir hattattı. Eski harÅŸerle 'v' harÅžnin adı 'vav'dı. Ä°zzet Efendi, özellikle 'çifte vav' yazmakta eÅŸsizdi. Çifte vav, 'v' harÅžni simetrik olarak yazmaya denirdi ve bunu her önüne gelen hattat beceremezdi. Bir gün Üsküdar'dan BeÅŸiktaÅŸ'a geçecekti. O zaman BoÄŸaz'da daha buharlı gemiler çalışmaya baÅŸlamamıştı. Bir yakadan ötekine geçecek olanlar ya 'pazar kayığı' denilen bir çeÅŸit büyük dolmuÅŸ mavnalarına bineler, ya da tek başına bir kayık kiralayıp öyle geçerlerdi. Mustafa Ä°zzet Efendi, iÅŸi acele olduÄŸu için 'pazar kayığını' bekleyemezdi. Kıyıda bekleyen kayıklardan birine atlayıp KabataÅŸ'a çekmesini söyledi. Fakat KabataÅŸ iskelesine yaklaşırken, parayı ödemek için koynuna el atıp kesesini arayınca dehÅŸetle anladı ki evden acele çıkarken keseyi yanına almayı unutmuÅŸtur. Kıvranmaya baÅŸladı. Kayıkçı da iri yarı, kaba saba bir adamdı. Ne deyip ne yapacağını düÅŸünürken aklına bir çare geldi: "Bak evlâdım," diyerek korka korka konuÅŸmaya baÅŸladı, "para kesemi evde unutmuÅŸum. Yanı mda sana verecek bir akçe bile yok. Ä°stersen adresimi vereyim, akÅŸama gel paranı al, istersen yarın sabah ben gelip seni iskelede bularak borcumu ödeyeyim." ........ Tam o anda Mustafa Ä°zzet Efendi'nin aklına bir çare geldi, "Evladım, ben hattatım. Hattatlığın ne olduÄŸunu bilir misin?.." Sana bir 'çifte vav' yazayım. SahaÅŸar çarşısında kime götürecek olsan sana bu kayık parasının elli, yüz mislini verirler..." Mustafa Ä°zzet Efendi koynundan küçücük bir kağıt parçası çıkardı. Belindeki divit kalemle hemen oracıkta kağıdın üzerine bir 'çifte vav' çekip hâlâ homurdanmakta olan kayıkçıya uzattı... Bir kaç gün sonra boÅŸ bir zamanında SahaÅŸar Çarşısı'na giden kayıkçı, ilk önüne gelen dükkâncıya: "Efendi ÅŸu kağıt para eder mi?" diye sormaya kalmadan dükkâncı: "Ooo, Bu Mustafa Ä°zzet Efendi'nin 'çifte vav'ı... Ne istersin?" Dedikten sonra, adamın cevabını beklemeden eline yarım altın tutuÅŸturdu. Üstüne bir ÅŸey karalanmış kağıdın bunca para etmesi karşısında kayıkçı ÅŸaÅŸkına döndü... Aradan haftalar geçmiÅŸti. Bir köÅŸede tek müÅŸteri arayan bizim nobran kayıkçı, kalabalık arasında onu görünce derhal tanıdı. Ötekini berikini yararak kayığını Ä°zzet Efendi'nin bulunduÄŸu yere getirdi ve kendisine ÅŸöyle seslendi: "Efendi baba, gel benim kayığıma buyur. Hem 'çifte vav' da istemiyorum. Bir vav'a seni karşı- ya geçireyim." Mustafa Ä°zzet Efendi, ta'lik hat'ta Türk hattatlarının en büyüÄŸü sayılan Yesarî Mehmed Esad Efendi'nin oÄŸlu olup 1190 (1776) senesinde Ä°stanbul'da doÄŸdu.