MODERNLEŞEN OSMANLI PARKLARININ USKUDARDAKİ ERKEN İKİ ORNEĞİ: MİLLET BAHCESİ VE DOĞANCILAR PARKI



MODERNLEŞEN OSMANLI PARKLARININ USKUDARDAKİ ERKEN İKİ ORNEĞİ: MİLLET BAHCESİ VE DOĞANCILAR PARKI


MODERNLEŞEN OSMANLI PARKLARININ USKUDARDAKİ ERKEN İKİ ORNEĞİ: MİLLET BAHCESİ VE DOĞANCILAR PARKI

MODERNLEÅžEN OSMANLI PARKLARININ
USKUDARDAKİ ERKEN İKİ ORNEĞİ:
MÄ°LLET BAHCESÄ° VE
DOÄžANCILAR PARKI
Tayfun Gürkafl*
Bu bildiri kamusal alanların ve genelde mekanın, ideolojik yapılanmalarla baÄŸlantılı olarak tanımlanmış ve oluÅŸturulmuÅŸ gerceklikler olduÄŸu duÅŸuncesinden hareketle, Geç Osmanlı donemi Turkiye’sinde kamusal alanların oluÅŸturulma süreclerini belirli bir tarih aralığında gozlemlemek ve bu zihinsel donuÅŸumun tarihsel arka planını anlamaya calışmak amacını taşımaktadır. Bunu yaparken donemin cok daha karmaşık toplumsal gerceklerinin ve zihniyet yapısının daha kolay anlaşılabilmesi icin yine aynı doneme ait ozgul bir kavramın on plana cıkarılarak irdelenmesi gerekir. Bu nedenlebu calışmada one cıkartılan kavram, kamusal alan deyince ilk akla gelen mekanlardan
biri olan, parklar olacaktır. Parkların neden secildiÄŸi sorusunun bir baÅŸka yanıtı ise, bu mekanların birer mimari ürün olarak butun toplumsal aktorleri bir araya getirebilme ÅŸansının olmasıdır. DoÄŸanın estetik, bilimsel veya kulturel anlamlarını birbirinden ayırarak kavramaya calışmak
sonucta ona belirli sembolik anlamlar doÄŸrultusunda deÄŸerler yuklenmesine yol acar. Bu nedenle yuklenen deÄŸerler doÄŸrultusunda mekanın kullanılması ve algılanması farklılaşır. Bu da bize belirlenen bir zaman aralığında toplumsal kurguyu, siyaset-ideoloji- mimarlık acısından, mekanla iliÅŸkisi baÄŸlamında anlama olanağı vermektedir. Mekanın uretim ve tuketim sureclerine katılan her turlu aktorun (tasarımcının, iÅŸverenin,kullanıcının) bu alanları nasıl anlamlandırdığı, nasıl icselleÅŸtirdiÄŸi sorusunun cevabının verebilmek, yani aktorlerin kamusal alanı nasıl bicimlendirdiÄŸi ve icinde nasıl davrandığını anlamak, Turkiye’nin toplumsal tarihinin kimi yonlerini anlamaya da yardımcı
olacaktır. Bu bildiride, sorunun yanıtını verebilmek ve dolayısıyla da kamusal mekanın tarihini yazabilmek amacıyla, ilk once tarih icinde kamusallığın temsil ettiği değerleri ve bunların uretim surecleri saptanmaya calışılacaktır. Tarihsel on analiz olarak adlandırılabilecek
olan bu kısımda geleneksel Ä°slam dunyasında ve OrtacaÄŸ sonrası teknik buluÅŸların bicimlendirdiÄŸi Avrupa dunyasında kamusal alanın temsil ettiÄŸi deÄŸerler tartışılacaktır. Bu saptamanın nedeni bidirinin konusunu oluÅŸturan Gec Osmanlı doneminin bu iki dunya ile de ayrı ayrı sıkı baÄŸlarının olması, bicim repertuarı, deÄŸerler sistemini buiki dunyadan alınmış olmasıdır. Daha sonra ise yazının ana bolumunu oluÅŸturacak olan Gec Osmanlı doneminin ideoloji analizi yapılmaya calışılmıştır. Bunun nedeni Turkiye’nin yaÅŸadığı siyasi donuÅŸumlerin kent mekanı uzerindeki etkileridir. Mimari unsurların icinde yer aldıkları siyasal , ekonomik ve sosyo-kulturel ortamın uzantısı ve doÄŸal
sonucu olarak ortaya cıktıkları ve varlıklarını aynı şekilde surdurdukleri soylenebilir.
Bu nedenle toplumsal olayların mimariye yansımaları incelenmiş, anlamsal cozumlemedenemelerine ağırlık verilmiştir.
BilindiÄŸi gibi, XVII. yuzyılın sonlarından baÅŸlayarak Osmanlı yonetici gruplarında, gelecekte “BatılılaÅŸma” olarak adlandırılacak bir dizi deÄŸiÅŸimi uretmeye yonelik bir istek ve yonelim ortaya cıkmıştır. Bu deÄŸiÅŸim, Osmanlı eliti tarafından baÅŸlatılmış ve gudulenmiÅŸ
olsa da etki ve yayılımının giderek bu kesimle sınırlı kalmadığı one surulebilir. KuÅŸkusuz modernleÅŸmenin tek ayağı yoktur ve Gocek’in terminolojisi ile Osmanlı burokratik burjuvası da yerli ticari burjuva da ve nihayet burjuva olarak nitelenemeyen Gayrimuslim ve Musluman halk (teba) da modernleÅŸmenin ayaklarını oluÅŸturmaktadır. Geleneksel Osmanlı sisteminde, toplumsal yapının butununun, kabaca,“yonetenler” ve geriye kalanları kapsayan “yonetilenler” (teba) olarak ikiye ayrıldığı soylenebilir. XIX. yuzyılda Osmanlı devlet teÅŸkilatının modernleÅŸmeye baÅŸlaması ile bu basit ikili kurgu cozulerek farklı sınıf bilinclerini ortaya cıkarmıştır. Yonetenler olarak adlandırılan topluluÄŸunun kendi icinde kademelere (ordu ve adliye sınıflarının yanısıra ortaya cıkan mulkiye sınıfı: sivil burokrasi) ayrılmasına yol acmıştır. Buna benzer bir ayrışma yonetilenler arasında da yaÅŸanmıştır. Farklı toplumsal zeminlere oturan bu farklı modernleÅŸmeler ise beraberinde
birbirinden farklı istek ve davranış bicimlerini getirmektedir. Cunku amaclananlar ve beklentiler her kesim icin farklıdır. Osmanlı burokratik burjuvası, devletin devamını sağlamayı amaclamakta, diğer yandan aşınan ya da kaybolan ekonomik ve politik iktidarını geri istemektedir. Ticari burjuva, gelişen pazardan ve ekonomik gucten pay almaya calışmaktadır. Heterojen bir yapı sergileyen diğer butun toplumsal gruplar ise modernleşmenin kendi paylarına duşen olanaklarından yararlanmayı amaclamaktadır. Her kesimin kendi modernitesini diğerleriyle eşzamanlı fakat farklı yaşaması, sistemdeki her turlu değişimin, toplumun farklı kesimlerince, kendi beklentileri doğrultusunda, farklıanlamlandırılmasını beraberinde getirmektedir. Bu durum, doğal olarak farklı kesimlerden farklı tepkiler gelmesine yol acmaktadır (Gocek, 1999). Modernleşme ile birlikte yeni bir toplumsal yapılanmanın ortaya cıkmasının ve gundelik toplumsal pratiklerde ifadesini bulan bu farklılıkların mekanların sahiplenilmesine, mekan uretim sureclerine ve kullanımlarına yansıması kacınılmazdır. Yeni ortaya cıkan bu sosyalgruplar (burokrasi, burjuva) kente mudahale etmeye başlamıştır Değişik sosyal grupların kenti bir diğerinden farklı anlamlandırdığı ve kente başka acılardan bakarak farklı algıladıkları bir gercektir. Yani; kentsel mekanın oluşumu aslında ceşitli toplulukların farklı bicimlerde gecirdikleri kulturel donuşumden bağımsız değildir. Bu durum, bir gerilim oluşturmakta; bugunden geriye bakıldığında, değişim surecindeki
Osmanlı kentini anlamanın onemli bir yonunu oluşturmaktadır. Calışma surecine, kentin fiziksel yapısındaki değişimin okunmasında, catışmaların tanımlandığı boyle bir yol izlenmiştir.
1 Ote yandan, alışageldiÄŸi yaÅŸam bicimini deÄŸiÅŸtirmek istemeyen halk gruplarının kentsel dokuyu “keyfi”
duzenleme cabaları, bir yanıyla duzenlemeye karşı mukavemet olarak değerlendirilebilirse de diğer yanıyla
kente mudahale kavramını karşılamaktadır. Yukarıda sozu gecen uclu ayrım, modernleşen Osmanlı kenti icin, ozellikle de İstanbul
icin, hayati onem taşımaktadır. Geleneksel kentin tek hakimi olan burokrasi modernleÅŸme ile birlikte iktidarını diÄŸer gruplarla paylaÅŸmak zorunda kalmıştır. Bu baÄŸlamda kent bir iktidar savaşının sahnesi haline gelmeye baÅŸlamıştır. Bundan boyle kentle ilgili duzenlemelerde dayatmacı, keyfi kararlar ile uzlaÅŸmacı2 mudahalelerin cok uzun surecek mucadelesi gozlemlenecektir. Bu noktadan baÅŸlayarak, Osmanlı modernleÅŸmesi baÄŸlamında, kentsel duzenlemeler icindeki yeÅŸil alanları, bunların oluÅŸturulmasını ve kullanılmasını toplumun uc kesimi icin ayrı ayrı ele almak gereÄŸi ortaya cıkmaktadır. Yani yeÅŸil alanı ve onu var eden deÄŸiÅŸimi Osmanlı burokratik elitinin, ticari burjuvazinin ve onların dışındaki kentli grupların nasıl anlamlandırdığı ve kullandığı araÅŸtırılmalıdır. Geleneksel Osmanlı yapısını oluÅŸturan ceÅŸitli kesimler, uzun zaman, deÄŸiÅŸmeyi bozulma ile eÅŸdeÄŸer saymıştır. Osmanlı burokratı ise kendine bu bozulmayı durdurma ve toplumu “bir zamanların” yetkinlik duzeyine yeniden dondurme misyonunu yuklemiÅŸtir. DeÄŸiÅŸim, bu yetkinlik duzeyine geri donmeye hizmet ettiÄŸi oranda burokrasi tarafından onaylanmıştır. Onaylanmadığı durumda ise deÄŸiÅŸim ideolojik planda, toplumu yozlaÅŸtıran bir arac olarak gorulmuÅŸ ve mahkum edilmiÅŸtir. DeÄŸiÅŸme ya da modernleÅŸme olarak adlandırabileceÄŸimiz bu tutum Lale Devri ile birlikte yeni bir boyut kazanmıştır.
Lale Devriyle birlikte amaclanan mukemmellik duzeyine donmek icin Batı’dan teknolojik ve kulturel transferler baÅŸlamıştır. Bunu 1838 yılında imzalanan ticaret antlaÅŸmasıve 1839’da kabul edilen Tanzimat Fermanı izlemiÅŸtir. Burokratik burjuvazi icin hedef, icte devleti yeniden kontrol edebilir hale gelmek ve dışarıya bunu gostermektir. Ancak, Osmanlı Devleti’nin Batı’yla mucadele edebilmek icin yine Batı’dan transfer ettiÄŸi
burokratik kurumlar devlet dışı denetleme mekanizmalarından yoksun olarak varlık kazanmıştır. Devlet siyasal teknolojiyi ithal edebilmiÅŸtir, ama onun toplumsal altyapısını gormezden gelmek zorunda kalmıştır. Sonucta burokratik burjuvazinin attığı her adım, siyasal teknolojiyi denetleyen kurumların gucunun bir simgesine donuÅŸmuÅŸtur. Tanzimat Fermanı’nı izleyen her yenilik otoriteyi guclendirmeye yonelik bir adımdır (Celik, 1998; Yerasimos, 1992; Tekeli, 1992). Yerasimos, bu adımlardan birinin, kent mekanını duzenleme konusunda atıldığına dikkati cekmektedir (Yerasimos, 1992). Bu doÄŸrultuda ele alındığında iktidarın, en guclu olduÄŸu doneminde bile denetleyemediÄŸi
ya da denetlemediÄŸi) kent mekanını, zayıfladığını kabul ettiÄŸi bir zamanda denetlemek istediÄŸi ortaya cıkmaktadır. Kent mekanını denetlemek burokratik iktidarın en gucludışavurumlarından biri olmaya baÅŸlamıştır. Kentin modernleÅŸtirilmesinde kuÅŸkusuz saÄŸlık gerekceleri on plandadır. Fakat, XIX. yuzyıldan baÅŸlayarak Osmanlı burokratının kenti planlama cabalarının, salt kentin artan sorunlarına cozum getirmek cabasından kaynaklandığı one surulemez. Osmanlı yonetimi bu tarihten itibaren devleti yeni orgutsel araclarla yeniden merkezileÅŸtirme eÄŸilimi icerisine girmiÅŸtir. Devlet, ulkenin her yerinde temsil edilir olmak, boylelikle de ulkenin ve dolayısı ile kentin her noktasını tasarlanabilir, ulaşılabilir, haber alınabilir ve beraberinde denetlenebilir kılmak istemektedir. Boylelikle burokrasi “kentin sorunlarının cozumunu” kendi kamusal sorumluluÄŸu olarak gormeye baÅŸlamıştır. KuÅŸkusuz kent planlamasını bir kamusal zorunluluÄŸa donuÅŸturen gercek gereksinimlerden
de soz edilebilir. Ä°stanbul’un XIX. yuzyıl ortalarına kadar bir yayalar kenti olduÄŸu, daha sonra vapur hatlarının, tunelin, raylı sistemlerin (tramvay ve banliyo seferleri) devreye girmesiyle toplu ulaşımın geliÅŸtiÄŸi izlenmektedir. Tekeli’ye gore kent ici ulaşımın yapısındaki bu buyuk donuÅŸum, bir yandan kentin yollarının geniÅŸletilmesini veya yenilenmesinigerektirirken, ote yandan kentin deÄŸiÅŸik kesimleri arasındaki ulaÅŸabilirlik
iliÅŸkilerini deÄŸiÅŸtirerek kentin yeni bicimini belirlemiÅŸtir (Tekeli,1992). DiÄŸer bir yonden, Osmanlı yonetiminin kent konusundaki en buyuk sorunlarındanbirini Avrupa’nın gozundeki Osmanlı imajı oluÅŸturmaktadır. Yonetimin imaj probleminin de kent mekanının deÄŸiÅŸiminde onemli rol oynadığı soylenebilir. Osmanlı yonetimi, her seferinde kendisinin de Duvel-i Muazzama’nın bir uyesi olduÄŸuna iliÅŸkin iddiasını
yinelemektedir ve bu iddiayı kanıtlamak icin bircok yola baÅŸvurmuÅŸtur (Deringil, 2002). OrneÄŸin, Fransız plancı Bouvard’ın Ä°stanbul’a caÄŸrılmasından once II. Abdulhamit’inSalih Munir PaÅŸa’ya (Paris elcisi) Avrupalı bir seyyahın Ä°stanbul’a iliÅŸkin uzun bir makalesinin tercumesini gostererek “...bu kağıdı goruyor musun, iÅŸte bu beni dunden beri rahatsız ediyor... ya kabahatleri yuklenip susmalı ve herkesin tarizine baÅŸ eÄŸmeli veyahut payitahtımızı layığı uzere temizlemeli, suslemeli ve mamur bir hale koymalıyız.  Bu iÅŸi ancak sen kusursuz gorebilirsin. Cunku cok vakitten beri Avrupa’da yaşıyorsun, Avrupa’nın pek cok taraflarını dolaÅŸtın, suslu ÅŸehirleri ziyaret ettin, suslu ÅŸeylerden
ve muhendislikten anlarsın. Sana geniÅŸ salahiyet ve nufuz vereyim, git Fransa’da bu iÅŸlerden anlayışlı ve cidden ehliyetli adamları toplayıp buraya getir” dediÄŸi bilinmektedir (Celik, 1998).Bu olay, sergileyen özne (Osmanlı yonetimi/ devletin gucu) ile sergilenmek istenen
nesne (kent, baÅŸkent, Ä°stanbul) arasındaki doÄŸrudan bir iliÅŸkinin kurulmaya calışıldığını gostermektedir. Kentin anlamı deÄŸiÅŸmeye baÅŸlamıştır. Artık devletin, bir “prestij mucadelesi alanı” haline gelen kent mekanında Osmanlıyı kucuk duÅŸurmeme cabası ortaya cıkmaktadır. Kent icinde yeÅŸil alanların oluÅŸturulması ve park yapımları sorunu bu baÄŸlamda, olayın estetik boyutuyla, “iktidarın kendini sunma bicimiyle” baÄŸlantılı olarak da algılanabilir. Ä°stanbul uzerinde somutlaÅŸan bu iktidar talebi, varlığını II. MeÅŸrutiyet doneminde de korumuÅŸtur. MeÅŸrutiyet yonetiminin yenilediÄŸi belediye orgutu “BatılılaÅŸma projesi kapsamında” burokrasinin o zamana kadar oluÅŸturmuÅŸ olduÄŸu en somut kent denetleme
mekanizmasıdır3. Oysa, geleneksel Osmanlı kentinde en kucuk yonetim birimi mahalledir ve idaresi cemaatlere bırakılmıştır. Mahalle sakinleri geleneksel toplanma yerleri camiler veya kahvehanelerde buluşup kucuk bir kamuoyu oluşturarak kadıyı temsil eden imamın onderliğinde sokak temizliği, guvenlik gibi yerel hizmetleri orgutlemektedir. Gayrimuslim cemaatte de durum değişmemektedir. Gelenekselsistemde cemaatlere bırakılmış olan bu kamusal işler artık belediye tarafından yurutulmeye başlanmıştır.
Sistem artık kentin her noktasını denetleyebilir durumdadır.Devletin bu denetimi yalnız mekanı değil, kendi vatandaşlarının mekandaki davranışları uzerinde de uygulamak istediği gorulmektedir. Orneğin, geleneksel mesire alanlarında cemaatin ahlaki normlarıyla işleyen ve denetlenen kurallar artık modernleşentoplumda devlet tarafından uygulanmaya başlamıştır. Bu nedenle belediye, 1909 tarihinde
halkın parkları kullanım bicimini ve parklarda uyulacak kuralları anlatan bir yasa bile cıkartmıştır (Ergin, 1938). Bu, yukarıda acıklanan Osmanlı burokratının Av( Lewis, ironik bir bicimde, II. MeÅŸrutiyet’in devlete anayasayı getirememekle birlikte, Ä°stanbul’a kanalizasyon
sistemini getirdiÄŸini belirtmektedir (Celik, 1998). rupa’ya kendini sunma biciminin yanında devletin varlığını her yerde hissettirmek istemesiyle
de ilgilidir. Bu denetlemenin ve dolayısıyla da devletin varlığının ve imajının bu mekanlar uzerine yapışık olmasının belirtilerinden bir tanesi de halkın kullanımına sunulan alanların isimleri uzerinden okunabilir. II. MeÅŸrutiyet’e kadar bulunduÄŸu mevkiinin isimleriyle anılan bir cok alan, park ve benzeri yerler artık “millet”, “hurriyet” gibi on adlarla ya da eski isimlerinden tamamen koparak sadece bu sayılanlarla anılmaya baÅŸlanmıştır (Erkmen, 2002).DoÄŸayı donuÅŸturulebilir bir “nesne” olarak gorebilmek, modern ya da bir baÅŸka deyimle gelenekselle baÄŸlarını bir bicimde kopartabilmiÅŸ insana ait bir ozelliktir. Osmanlı’da modern parkların Batıdakinden biraz farklı olmakla birlikte, yine gercek bazı toplumsal ihtiyaclardan doÄŸduÄŸu kesindir. YeÅŸil alan burada da modernleÅŸmekte olan bir toplumun kamusal alandaki gorunurluk kazanma problemine verdiÄŸi yanıtlardan biridir. Batıda da parkın bir gorunurluk kazandırma iÅŸlevi olduÄŸu bilinmektedir. Ama gecikmiÅŸ
modernite yaÅŸayan her toplum gibi Osmanlı’nın verdiÄŸi ilk yanıtlar da naif olmuÅŸtur. Donemin metinlerinde, sistemin denetiminden uzakta bulunan bu kamusallaÅŸma mekanlarının zamanın aydını tarafından cok da olumlu karşılanmadığı gorulmektedir.
Zamanın onde gelen yazarlarının hemen hepsi, romanlarının kahramanı olan erkeği, kadın ile ancak bu tur mekanlarda karşılaştırabilmektedir. Ote yandan mesireye ve parka giden ve geleneksel toplumsal denetimin dışında kalıp serbestce hareket eden kadınları
ve bu tur kadınlarla kurulan iliÅŸki turunu onaylamamaktadırlar. Farklı bir okumayla, rekreasyon amacıyla deÄŸil, “kendini sergilemek”, kamusal gorunurluk kazanmak amacıyla deÄŸerlendirildiÄŸi gerekcesiyle, ortuk bir bicimde, bu tur durumlara olanak saÄŸlayan
mekanı da onaylamadıkları gorulmektedir. OrneÄŸin, Recaizade Mahmut Ekrem, “Araba Sevdası” romanının kahramanı, “yanlış BatılılaÅŸmış” Bihruz Bey karakterini (Mardin, 2001), Ä°stanbul’un bu tur mekanlarında dolaÅŸtırarak denetimden uzakta her tur entelektuel ve davranışsal yanlışlığı yapmasını saÄŸlayarak onu komik durumlara duÅŸurmektedir (Recaizade, 2000). Namık Kemal ise muhafazakar bir tutumla daha baÅŸtan bu tur bir toplumsallaÅŸma turunu ve mekanını reddederek “Ä°ntibah” adlı romanında, kahramanını Recaizade Mahmut Ekrem’e oranla daha sert eleÅŸtirmektedir. Ama parkların gozden kacırılmaması gereken ozelliÄŸi sunduÄŸu iletiÅŸim olanağıdır. Kadınla erkeÄŸin bir aradalığı ve
belirli kodlarla iletişim kurmaya calışmaları sadece ilk bakıştaki icerdiği cinsel iceriğinin yanında bireyin kamusallaşma isteğinin de olağan sonucudur.Park ve mesire, aynı zamanda geleneksel başka normları da yıkmakta, yeni luksler tanımlamakta ve ancak bazı yeni luksler sayesinde varlık kazanmaktadır. Bu bağlamdaozel araba sahipliği bir anahtar kavram haline gelmektedir (Tanyeli, 1986).
Parkı kullanan kesimin arabayı geleneksel alışkanlıklarıyla, somut gereksinimlerden, örneÄŸin ulaÅŸtırma kolaylığından cok statü göstergesi olarak kullanmaktadır. Bihruz Bey’in parkı rekreasyon amaclı kullandığı kadar parkın etrafını arabası ile dolaÅŸmak
suretiyle de kullanması olaÄŸandır. Cünkü atlı araba ithal edildiÄŸi ilk andan itibaren Batı’lı yaÅŸam standartlarının ve dolayısıyla da caÄŸdaÅŸlaÅŸmanın bir gostergesi olmuÅŸtur. Bihruz Bey’in gundelik yaÅŸamda kullandığı bir cok eÅŸya da araba gibi simgesel anlamlar taşımaktadır. Bu, Lale Devri’nden baÅŸlayarak BatılılaÅŸmaya calışan ust sınıfların tutumlarının
topluma yansımasıdır.Dikkat edildiğinde donemin romanlarında işlenen Batılılaşma sorununun yanlış Batılılaşmış zuppe tipler uzerinden ele alındığı gorulmektedir. Bu zuppelerin kılık kıyafetleri, davranışları, alafranga ozentisi konuşma bicimleri alaycı bir uslupla ele alınmıştır.
Diğer yandan, burada gozden kacan en onemli şeyin alay edilen bu kesimin Osmanlı modernleşmesinin itici kesimlerinden birisi olduğu gerceğidir. Onlar sayesinde sosyal sınıfın belirleyicisi olan kıyafet kodları cozulmeye başlamış, batılı anlamda gundelik
alışkanlıklar Osmanlı toplumunun icine sızmıştır (Mardin, 1983). Osmanlı aydınının acımasızca eleÅŸtirdiÄŸi aslında, ustu kapalı olarak, Bihruz Bey karakterinin lüks alışkanlığıdır. DeÄŸiÅŸimin, kendisi olarak kabul gormemesi ve deÄŸiÅŸik argumanlarla reddedilmesi Osmanlı burokratının olduÄŸu kadar Osmanlı Tanzimat aydınının da sorunu olmuÅŸtur. Uzun sure tek Osmanlı aydın tipi olan Osmanlı burokrat
aydını, bu donemde, yerini yavaş yavaş devletten bağımsız Osmanlı entelektueline bırakmıştır. Pozisyon itibariyle her ne kadar devletin karşısında bir konumda yer alıyorlarsa da, koken itibariyle bu yeni tip aydının toplumsal konularda yeni koptuğu burokrat
sınıfının gozunden bakması kacınılmazdır. Yazının giriÅŸinde de soz edildiÄŸi gibi geleneksel deÄŸerlerden kopuÅŸu yozlaÅŸma olarak deÄŸerlendiren burokrasinin luks kavramına da niye karşı cıktığı ortadadır4. Kentte ortaya cıkan sınıfların toplum icinde kendi yerlerini bilmelerine verilen onem hala burokrasinin en onemli sorunlarındandır. Mardin’e gore luksu onleyici yasalar, her zaman ve her yerde, bir sınıfın bir baÅŸka sınıfa ozgu
statu sembollerini temelluk etmesini engelleme iÅŸlevini de ustlenmiÅŸtir (Mardin, 1983). Ama, Habermas’ın XVII. yuzyıl Avrupa burjuvazisi icin soylediÄŸi “baÅŸlangıcta burjuvazinin tutum ilkesinden cok israfa önem vermesi” durumu Bihruz Bey’i aslında
Batı’ya ve modernliÄŸe daha da yaklaÅŸtırmaktadır. Bihruz Bey’in bir XIX. yuzyıl Batılı entelektueli sayılamayacağı acıktır ama aynı donemde
modernleÅŸmeye/BatılılaÅŸmaya baÅŸlayan Turk insanının da orneklerinden sayılmaması icin bir neden yoktur. Yanlış BatılılaÅŸmış sayılan bu tipin karşısına Osmanlı aydınının koyabildiÄŸi Ahmet Mithat Efendi’nin Rakım Efendi’si ise gercek bir kiÅŸi olmaktan cok “hayali bir kahraman”a benzemektedir. Bihruz Bey bu haliyle Rakım Efendi’ye gore daha gercek ve daha moderndir. Bunun nedeni, bir yanıyla batılı hayatın her turlu
“onaylanmayan” nimetinden yararlanırken, diÄŸer yanıyla geleneksel yaÅŸamını sonuna kadar surduren ve aslında butunuyle celiÅŸki olan bu durumun, romanda Rakım Efendi acısından kendi icinde bir celiÅŸki barındırmıyor gibi hatta erdemlilik orneÄŸi biciminde
sunulmasıdır. Modern insan Berman’ın deÄŸimiyle icinde celiÅŸkiyi barındıran insandır (Berman, 1994). Ahmet Mithat Efendi ve donemi aydınlarının hala icselleÅŸtiremedikleri budur. Onlar hala premodern alışkanlıkları ile ic tutarlılığı olan dunyalarından dunyayı
eleştirmektedirler. Kente doğrudan mudahale eğilimindeki soz konusu kesimler dışında kalan ve gelenekselle
iliÅŸkisi daha sıkı olan Musluman kentli grupların ise parkları farklı bicimlerde ve duzeylerde icselleÅŸtirdikleri kesindir. Sozgelimi Pera ve Tepebaşı Parkları veya Musluman ust kesimin kullandığı Camlıca Parkı onların yaÅŸamlarında cok da yer tutmuÅŸ gibi gozukmemektedir. Onemli bir kısım Musluman kentli, kendi yeÅŸil alan kullanım alışkanlıklarını devam ettirmiÅŸtir. XIX. yuzyılın başında Avrupa’yı ziyaret eden bir
seyyahın Ä°stanbul’da, hala, halkın Edirnekapı ve Karacaahmet mezarlıklarını gezinti Ä°lginc bir bicimde uzun donem cumhuriyet tarihcilerince de savunulmuÅŸ olan ve orneÄŸin haremdeki kadınların israfını eleÅŸtiren devlet adamların tepki duyduÄŸu ÅŸey aslında., mesela kadınların kıyafetleri konusunda,
toplumda uzun sure gecerli olmuÅŸ olan kıyafet kodlarının ayrışmaya baÅŸlamasıdır (Mardin, 1983). amaclı kullandıklarından ÅŸikayet ettiÄŸi duÅŸunulurse durum ortadadır (MaÄŸmumi’den aktaran Asilturk, 2000). Bu kesim icin mesire alanlarının geleneksel kullanımı hala populerdir. Bu yeni mekanların sadece ulaşılamazlıktan dolayı kullanılamamaları soz konusu deÄŸildir. Bu parklar XIX. yuzyılın sonunda neredeyse kentin icinde kalmıştır. Hatta Camlıca Parkı’nın oluÅŸumunun 1850’ler sonrasında artan deniz ulaÅŸtırmasının bir sonucu olduÄŸu bile soylenebilir. Cami ve kahvehaneler gibi kent ici kamusal toplanma alanları dışında baÅŸka mekanlar kullanmayan Osmanlının parkları kullanmakta zorlandığı acıktır. CoÄŸunlukla oturma eyleminin tanımladığı mesire alanları yerine dolaşılarakkullanılan parkların uzun sure halk arasında neden yaygınlaÅŸamadığı ortadadır.
Yuzyıllardır yeÅŸil alanları kullanma bicimlerini mesire alanlarına gore orgutlemiÅŸ Osmanlı’da parklar doÄŸal olarak ilk once batılılaÅŸmayı ilk savunanlar arasında yaygınlaÅŸmıştır. Yuzyıllardır cevresini kendi ihtiyacları doÄŸrultusunda bicimlendirmiÅŸ bir toplumun bu yukardan dayatmacı deÄŸiÅŸimleri hemen kabul etmeyeceÄŸi acıktır. DeÄŸiÅŸimeuyanlar yine deÄŸiÅŸimi tanımlayanlarla iliÅŸkisi olanlardır. Mesire alanlarının, bircok kaynakta, Cuma ve Pazar gunlerinde yoÄŸun olarak kullanıldığı yazılıdır. Bunun nedeni batılı anlamda tatil gunu kavramının Osmanlı gundelik
yaşamına yerleşmeye başlamış olmasıdır. Gunun belirli saatlerinde, orneğin mesai saatleri dışında kısa sureli kullanılmaya uygun olan parkların aksine mesire alanları gunubirlik olarak kullanılmaktadır. Bu toplumun alt kesimlerinin hala yaşam alışkanlıklarını
deÄŸiÅŸtirmediÄŸini, Avrupa kentlerinde ortaya cıkan ve vardiya usulu calışan (memur ya da iÅŸci vb.) grupların Osmanlı’da XIX. yuzyılda bile daha henuz ortaya cıkmadığını gostermektedir. Bu nedenle ÅŸehir ici parklarına rastlanmaz. Parklar mesire alanları gibi kentin uzak bolgelerindedir.
Osmanlı alt tabakasının, Bihruz Bey’in kullandığı parkları, kullanmasını zorlaÅŸtıran hatta tepki duymasına yol acan bir baÅŸka sebepte parkların icinde bulunan mekanlarolmalıdır. YaÅŸam alışkanlıkları icinde henuz yer tutmayan bu yerlere halkın ilgi gostermesi
beklenemez. Ust gelir grubunun talepleri karşılayan bu yerler Cumhuriyetin ilkyıllarına kadar park planlarındaki yerlerini korumuştur.
Kaynaklar
- Asilturk, B., (2000), Osmanlı Seyyahlarının Gözü Ä°le Avrupa, Kaknus Yayınları, Ä°stanbul.
- Berman, M., (1994), Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, İletişim Yayınları, İstanbul.
- Celik, Z., (1998), 19. Yüzyılda Osmanlı BaÅŸkenti DeÄŸiÅŸen Ä°stanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ä°stanbul.
- Deringil, S., (2002), Ä°ktidarın Sembolleri ve Ä°deoloji: II. Abdülhamid Dönemi (1876-1909), YKY
Yayınları, İstanbul.
- Ekrem, R.M., (2000), Araba Sevdası, İnkılap Yayınları, İstanbul.
- Ergin, O.N., (1938), Ä°stanbul’da Ä°mar ve Ä°skan Hareketleri, Ä°stanbul.
- Erkmen, A., (2002), Osmanlı Türkiye’si Ä°le Cumhuriyet Türkiye’sinin Anı(t)ları: Timsal ve Temsil
Üzerine Notlar, 2000’den Kesitler: Cumhuriyetin Mekanları, Zamanları, Ä°nsanları, ODTÜ Basım
Ä°ÅŸliÄŸi, Ankara
- Gocek, F. M., (1999), Burjuvazinin YükseliÅŸi ve Ä°mparatorluÄŸun ÇöküÅŸü, Osmanlı BatılılaÅŸması ve
Toplumsal Değişme, Ayrac Yayınları, Ankara.
- Habermas, J., (1990) Kamusallığın Yapısal DönüÅŸümü, Ä°letiÅŸim Yayınları, Ä°stanbul.
- Mardin, Åž., (1983), TabakalaÅŸmanın Tarihsel Belirleyicileri, Türkiye’de Toplumsal Sınıf ve Sınıf Bilinci,
Yazko Felsefe Yazıları 5. Kitap.
- Tanyeli, U., (1986), Osmanlı Kentsel UlaÅŸtırma Düzeni ve BatılılaÅŸması: Tekno- Kültürel Bir DeÄŸerlendirme,
Yayınlanmamış Makale.
- Tekeli, Ä°., (1992), 19. Yüzyılda Ä°stanbul Metropol Alanının DönüÅŸümü, ModernleÅŸme Sürecinde Osmanlı
Kentleri, Ed: Dumont, P., Georgeon, F., Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
- Yerasimos S., (1992), Tanzimat’ın Kent Reformları Üzerine, ModernleÅŸme Sürecinde Osmanlı
Kentleri, Ed: Dumont, P., Georgeon, F., Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul