Evliya Çelebi’nin izinde: Kandilli’den Osman Ağa Camii’ne



Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Anadolu Hisarı’ndan sonra gelen Kandilli, bugün İstanbul’un Anadolu yakasında yer alan müzeyyen bir sahil kasabası havasında. Üsküdar’ı Beykoz’a bağlayan yol ve birkaç çay bahçesi haricinde umuma açık bir yanı maalesef yok. Boğaz’ın hemen kıyısından başlayan yalılarla, semtin tepelerinde yer alan köşkleri, konakları araç yolu ayırıyor. Kandilli, tipik bir Karadeniz kenti gibi. Denizin hemen bitiminden sonra rakım yükseliyor


Evliya Çelebi’nin izinde: Kandilli’den Osman Ağa Camii’ne

Evliya Çelebi’nin izinde: Kandilli’den Osman AÄŸa Camii’ne

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Anadolu Hisarı’ndan sonra gelen Kandilli, bugün Ä°stanbul’un Anadolu yakasında yer alan müzeyyen bir sahil kasabası havasında. Üsküdar’ı Beykoz’a baÄŸlayan yol ve birkaç çay bahçesi haricinde umuma açık bir yanı maalesef yok. BoÄŸaz’ın hemen kıyısından baÅŸlayan yalılarla, semtin tepelerinde yer alan köÅŸkleri, konakları araç yolu ayırıyor. Kandilli, tipik bir Karadeniz kenti gibi. Denizin hemen bitiminden sonra rakım yükseliyor. Bu sebepten düz, tarıma müsait bir arazisi olmamış. Evliya Çelebi, Kandilli’nin bu topografik yapısından bilhassa bahseder: “Ensesi kayalı daÄŸlar olduÄŸundan baÄŸları dardır.” der. Kandilli’den Çengelköy tarafına doÄŸru gelirken Kandilli Kız Lisesi’nin eteklerinde, yolun sol tarafında küçük bir mezarlık var. Osmanlı Türkçesi’yle yazılmış kitabelerden oluÅŸan bu mezarlık, acaba hızla gelip geçen arabalardan fark ediliyor mudur? 

Seyahatname’de Kandilli sadece bir semt olarak deÄŸil aynı zamanda bahçe olarak anlatılır. III. Murat Han tarafından yapılan bu bahçe IV. Murat tarafından sıkça ziyaret edilirmiÅŸ. Daha çok 16. asırda bu yörede bulunan servi aÄŸaçlarına takılan kandillerle eÄŸlenceler düzenlenirmiÅŸ. Semtin adı da bu kandilli eÄŸlencelerden gelmekteymiÅŸ. Yine bu bahçeye yakın Kule Bahçesi’nin varlığından bahsedilir. Kule Bahçesi, Çengelköy ile Vaniköy arasında yer alıyormuÅŸ. Evliya Çelebi, Kule Bahçesi’nin serüvenini eserinde bir hadiseye baÄŸlayarak anlatır. Bugünkü Kuleli Mahallesi’nin adının buradan gelmesi mümkündür. Kandilli’de Adile Sultan’ın yaptırdığı ve günümüzde Kandilli Kız Lisesi olarak kullanılan, muazzam bir manzaraya sahip saray bulunuyor. 

Bugün, BoÄŸaziçi’nin Anadolu yakasında Kandilli’den Üsküdar istikametine doÄŸru geldiÄŸinizde karşınıza iki semt çıkar ki, Evliya Çelebi’de bunların adı geçmez. Çünkü Vaniköy ve Kuleli Mahalleleri o zaman siyasi bir yerleÅŸim yeri olarak kabul görmüyordu. Bu semtler Çengelköy ve Kandilli’ye dahil ediliyor olmalı. Vaniköy, Vâni ünvanlı, IV. Mehmed’in çocuklarına hocalık yapmış bir zâtın, burada mülkü bulunduÄŸu için bu adı almıştır. Semtte küçük bir cami bulunuyor; Ä°stanbul’un şık yalı camilerinden biri. Ziyaret edilesi bir havası vardır. Vaniköy gibi, az sonra deÄŸineceÄŸimiz bugünkü Beylerbeyi semti de Seyahatname’de anlatılmaz. Esas olan Çengelköy’dür. 

Çengelköy adı nereden geliyor?
Evliya Çelebi, Çengelköy adının nereden geldiÄŸini ÅŸu satırlarla ifade eder: “Fatih Sultan Mehmed Han, Ä°stanbul’u fethettiÄŸinde bu ÅŸehirde Madyan oÄŸlu Yanko zamanından çengeller kaldığı için Çengelköy derler.” Ardından Üsküdar mevleviyetine baÄŸlı olduÄŸunu aktarır. Ensesi daÄŸlı, baÄŸ ve baÄŸçelik bir köy olduÄŸunu söyler. Halkının çoÄŸunun Rum kefereleri olduÄŸunu yazar. Bugün meÅŸhur çınarı ve bademiyle de bilinen semtte hatırı sayılır bir marangoz esnafı var. Ä°stanbul’un semtleri hakkında yeterli malumat, Haldun Hürel’in Ä°stanbul’u Geziyorum Gözlerim Açık kitabında bulunabilir. Çengelköy’e bu güzergâhı takip ederek girdiÄŸinizde, iskele paralelinde üç tane yalı gözünüze çarpar. Bunlardan Sadullah PaÅŸa yalısı BoÄŸaziçi’nin en kıymetli yalılarındandır. 

Çengelköy bahsinde üç tane bahçenin adını anar Evliya Çelebi. Adları MaanoÄŸlu Bahçesi, Beylerbeyi Bahçesi ve Ä°stavroz Bahçesi olan bu bahçeler için “PadiÅŸahlara mahsus bir Meram bağı, cennet bağı gibi tumturaklı bahçedir ki anlatılmasında dil yetersiz kalır, kalemler kırılır.” ifadelerini kullanır. Nerede bu bahçeler ÅŸimdi? Hangi beton yığının altında... 

Çengelköy’ün ardından bugün bu adla anılmayan bir kasabadan söz açılır. “Ä°stavriz Kasabası’nın vasıfları” baÅŸlıklı bölümde anlatılan yer bugünkü Beylerbeyi olabilir mi? Semt sırasına göre Çengelköy ve Kuzguncuk arasında bugün Beylerbeyi yer alıyor. Evliya Çelebi’nin Beylerbeyi gibi bir muhiti anlatmaması hayli ilginç. Aynı zamanda Ä°stavriz bahçesi ve kasabası olarak anılan bu yerin bir de Ä°stavriz deresi vardır. O dere, bugün Beylerbeyi tepelerinden, Küplüce Mahallesi’nin altından geçerek Beylerbeyi sahilinden denize dökülür. Ä°stavriz deresinin varlığı, bu kasabanın da Beylerbeyi olma ihtimalini kuvvetli kılıyor. Ä°stavriz balığı çok olduÄŸundan bu kasabaya bu adın verildiÄŸini söyler Evliya. Kuzguncuk’la Beylerbeyi arasında Hamidievvel Cami ve külliyesi yer alıyor. Bu caminin, mevzumuzun dışında kaldığından sadece adını anmakla iktifa edeÄŸiz. Yine Beylerbeyi’nde bir dönem II. Abdülhamid’e de ev sahipliÄŸi yapan Beylerbeyi Sarayı yer alıyor. 

BoÄŸaz’ın gözbebeÄŸi Kuzguncuk
Seyahatname’de Kuzguncuk bahsinin çok kısa tutulduÄŸunu görüyoruz. Oysa bugünün BoÄŸaziçi köylerinden birçok vasfıyla ayrılır Kuzguncuk. Göz bebeÄŸi gibi gözetilir. Sessiz, huzur veren bir tarafı vardır. En çok da bakımlı, orijinal evleriyle sokaklarında gezenlere mimari bir zarafet sunar. Yakın zamanlara kadar halkının çoÄŸunluÄŸunu gayrimüslimlerin oluÅŸturduÄŸu bir semtti burası. Önce Varlık Vergisi, ardından 6-7 Eylül olayları, son olarak da Kıbrıs Harekatı, semtteki gayrimüslim nüfusunu epey azaltmış. Yine de Müslüman ve gayrimüslim halk uzun asırlar burada beraber yaÅŸamışlar. Bu semte ait bir hatıratı okuduÄŸunuzda bunu hemen fark ediyorsunuz. Kilise ve caminin yan yana inÅŸa edilmesi de bunu gösteriyor. Kuzguncuk aynı zamanda sosyal mekânlarıyla da öne çıkıyor. Mesela, Kuzguncuk’ta Ä°cadiye Caddesi üzerinde, ahÅŸaptan giriÅŸi olan, iki katlı ama küçük, her daim mavi önlüÄŸüyle çay dağıtan, lezzetine doyulmaz Türk kahvesi yapan Mustafa Dayı’nın kahvehanesi, Kuzguncuk’a gelenlerin uÄŸradığı yerlerin başında gelir.

Seyahatname’ye dönecek olursak... Evliya Çelebi, Fatih devrinde Kuzgun Baba oturduÄŸu için bu semtin ismine Kuzguncuk derler diye yazar. Kuzguncuk’a gelmeden yolun sağında lebiderya bir cami bulunur: Üryanizade Camii. Kuzguncuk halkının ilk camisi. BoÄŸaz’ın ortasında, ahÅŸaptan, ferah-feza bir camidir. Kuzguncuk’tan Üsküdar’a doÄŸru ilerlerken karşımıza çıkan muhit bugün PaÅŸalimanı adıyla bilinir. Evliya Çelebi, buralara Öküz Limanı der. III. Selim’in zahire ambarları (ÅŸimdilerde Devlet Tiyatrosu tarafından kullanılıyor), Hüseyin Avni PaÅŸa ÇeÅŸmesi (unutulmayası birkaç anlamı vardır) ve Fethi PaÅŸa Korusu bu bölgenin önemli unsurlarındandır. Bunlar da Seyahatname’den sonra peyda olmuÅŸlardır. 

Üsküdar: DoÄŸu’nun yegâne temsilcisi
Evliya Çelebi’nin Ä°stanbul’u anlattığı bu ilk cildinde en çok yer ayırdığı beldelerden biri de Üsküdar. Hakkında onlarca ÅŸiir yazılan, Ä°stanbul’un fethini görmesiyle gurur duyulan, Galata’nın Batıcılığı’na karşı DoÄŸu’nun yegâne temsilcisi olarak görülen, ulu zâtlarıyla her zaman manevi bir gücü elinde barındıran bu Kâbe toprağı beldenin hususiyetlerini saymakla bitiremeyiz. Evliya Çelebi de Ä°stanbul’da Müslümanlar tarafından mamur edilmeye baÅŸlanan ilk belde olmasından dolayı Üsküdar’a ziyadesiyle yer ayırır. Elbette, Seyahatname’den sonra Üsküdar’a birbirinden kıymetli binalar yapılmıştır ama yine de Üsküdar’ın siluetini oluÅŸturan imaretler bu muhteÅŸem eserde söz konusu edilir. 

Seyahatname, sadece Üsküdar’ın bina mirasından bahsetmez, yapılışından, tarihinden de dem vurur. Battal Gazi’nin Üsküdar’ın yapılışı sırasındaki önemini de buradan öÄŸreniyoruz. Ä°stanbul’un baÅŸta Emeviler tarafından olmak üzere yedi defa kuÅŸatıldığını yazan Evliya Çelebi, 859 senesinde Harun ReÅŸid’in 150.000 asker ile Üsküdar’dan geçip Ä°stanbul’u kuÅŸattığını söyler. Fetihsiz dönmek ayıptır diye bir sığır derisi büyüklüÄŸünde Silivrikapısı’nın iç yüzünde Koca Mustafa PaÅŸa Camii yerinde bir kale ve bir Müslüman mahallesi içine bin adam muhafız kor. 

Battal Gazi de bu sırada Üsküdar’da pusu kurup kafirlerden ganimet almaktadır. Ä°stanbul’un içinde Müslümanların ÅŸehit edildiÄŸini duyan Battal, Kuzgunca, Çengelise ÅŸehirlerini, Pendik, Kartal ve Darıca ÅŸehirlerini yaÄŸmalayarak 3000 papazı kılıçtan geçirir. Ardından BaÄŸdat’a, Harun ReÅŸid’in yanına döner. Tekrar Üsküdar’a geldiÄŸinde Kız Kulesi karşısındaki tepelerde yedi sene otağını kurar. Buralar bir zaman Gaziköyü BaÄŸları, Åžüca BaÄŸları adıyla anılmış. Hatta, Evliya Çelebi’ye göre galat-ı meÅŸhur olarak Kadıköy BaÄŸları adıyla dahi anılmıştır. 

Evliya Çelebi, Üsküdar’ı ve Kadıköy’ü yedi senede Battal Gazi’nin imar ettiÄŸini söyler. Battal Gazi, Åžam gazalarına gidince Bizans kralı Kadıköy’e saÄŸlam bir kale yaptırır. Evliya Çelebi bu kalenin burç ve duvarlarının hâlâ kendi bahçesinde var olduÄŸunu aktarır. Battal Gazi’nin Toygar Tepesi, Yassı Tepe, Piyale PaÅŸa Tepesi gibi yerlere gözcüler diktiÄŸini anlatır. 

Üsküdar’ın hâkimi Battal Gazi korkusundan deniz ortasında bir kule yaptırır. Kızını ve deÄŸerli eÅŸyalarını bu kuleye yerleÅŸtirir. Ä°smine Yunanca’da “Keretsan” denilen bu kuleye Türkçede “Kız Kulesi” deniyor. Evliya Çelebi, Kız Kulesi’nin yapılma sebebini de bu ÅŸekilde aktarır. Yani Kız Kulesi’ni de Battal Gazi’ye borçluyuzdur... Åžam’ı fetheden Battal, Üsküdar’da bu kulenin varlığından haberdar olunca, Üsküdar’a gelmiÅŸ, kayıkla kuleyi basmış; kralın kızını ve mücevherlerini alarak Üsküdar’ı fethetmiÅŸtir. Sonra bugün Salacak semtini kapsadığı varsayılan Üsküdar Bahçesi’nde ÅŸu ÅŸekilde dua etmiÅŸtir: “Ä°lahi bu diyarı Muhammed Aleyhisselam’ın ümmetlerine müyesser eyleyip mamur ve âbâdân eyle.” 

Fetihten sonra mamur olan bu ÅŸehir asıl ÅŸöhretini ve iltimasını Süleyman Han zamanında görmüÅŸtür. Bir de Evliya Çelebi, Üsküdar adının yanlış bir söyleniÅŸ olduÄŸunu belirtir. Ona göre doÄŸrusu Eskidar’dır. “Üsküdar Bahçesi yerinde Harun ReÅŸid’in çadırı yerinde Seydî Battal Gazi’nin yedi sene oturup baÄŸlar ve evler yaptığı binalardır. Bunun için Eskidar derler. Üsküdar galattır.” diye bunun sebebini açıklar.

Üsküdar’da imaretlere geçmeden büyük sarayların adını tek tek yazar. Bugün o saraylardan hiçbiri yok. Üsküdar’a dair anlatılan ilk mekân Mihrimâh Sultan Camii. Herhalde Seyahatname’de geçtiÄŸi gibi bütün parçalarıyla korunabilen imaretlerin başında geliyordur burası. Orijinal halinde denizle dudak dudaÄŸa olan bu cami, sahilin doldurulmasından dolayı yaklaşık elli metre içeride durmaktadır bugün. Mimar Sinan’ın eseri olan caminin avlusuna deniz kıyısından iki taÅŸ merdiven ile çıkılırmış. Bu merdivenler bugün de iÅŸlevsel. Abdest havuzu çınarlar ile süslüdür diye yazılıdır. Bugün özel bir saÄŸlık kuruluÅŸu tarafından kullanılan bir medresesi vardır. Yakın zamanda caminin imamlarından birisi, ÅŸadırvanın olduÄŸu sütunlara elektronik bir tabela koydurdu. Ne imlası ne harfleri düzgün olan bu ucubeden, bazı ayet ve hadisler yansıtılıyor. Bu mübarek mekâna, bunu reva görenler olduÄŸu gibi, bu çarpık zihniyete ses çıkarmayanların var olması da gerçekten üzüntü sebebi. Umuyoruz ki camii bu kirlilikten bir an önce kurtulur.

Seyahatname’de daha sonra Orta Valide Sultan Camii’nden söz açılır. Mimar Sinan’ın eseri olan bu muhteÅŸem camii Toptaşı’nda yer alıyor. Kösem Valide Sultan Camii de Üsküdar’ın müstesna camilerindendir. Anıt eserlerdendir. Kıble kapısı tarafında “Tamam olunca dedi himmetiyle tarihin Hâtif / Bu camide olan ta‘at ola makbûl-i Sübhanî” yazar. 

Evliya Çelebi’nin izinde Üsküdar’ı ziyaret ederken irili ufaklı onlarca caminin adını duyuyor fakat bulmakta zorluk çekiyoruz. Bunlardan biri de Arslan AÄŸa Camii. Bu caminin bugün varlığından söz etmek imkânsız. Fakat Yüksel Demircanlı, bize Åžeyh Camii’nin mihrabının önünde Kurd oÄŸlu Arslan AÄŸa adıyla bir mezarın bulunduÄŸunu söyler. Muhtemelen 16. asırda burada camisi bulunan Arslan AÄŸa’nın imar ettirdiÄŸi mabet yerine Åžeyh Camii yapılmıştır. 

Mimar Sinan’ın yaptığı en küçük imaret
Halk arasında KuÅŸkonmaz Camii olarak da bilinen Åžemsi PaÅŸa Camii, Mimar Sinan’ın yaptırdığı en küçük imarettir. Üsküdar’dan Harem tarafına doÄŸru giderken Salacak mevkiine yakın kalan Åžemsi PaÅŸa Camii, “Deniz kıyısında bir küçük camidir ancak gayet ÅŸirindir ki, sanki ÅŸirin bir köÅŸktür.” diye anlatılır. Bu ÅŸirinliÄŸini bugün de korur, adeta minyatür bir külliyedir. Medresesi vardır. 

Üsküdar’ın medreseleri arasında Kelime Hatun medresesi de yazılıdır. Sadece adı anılan bu medrese günümüze ulaÅŸamamıştır. Hâkimiyet-i Milliye Caddesi üzerinde yer alıyormuÅŸ. Kanuni Sultan Süleyman’ın cariyelerinden Gülfem Hatun’un Mimar Sinan’a yaptırdığı bir esermiÅŸ. Medreselerin ardından Darülkurralardan da bahsedilir. Bunu sıbyan mektepleri ve imaretler takip eder. Yukarıda peyderpey deÄŸindiÄŸimiz bu yapılara tekrar deÄŸinmeyeceÄŸiz. Sadece Mihrimah Sultan Ä°mareti’nin gelip geçen yolculara üç gün üç geceden fazla olmamak ÅŸartıyla ikramda bulunulduÄŸu ve Orta Valide Camii’nde Cuma geceleri zenginlerce yemek dağıtıldığı yazılmaktadır. 

Evliya Çelebi Üsküdar’ın imaretlerinin on bir tane olduÄŸunu nakleder. “EÄŸer her birini tek tek olduÄŸu gibi yazsak Seyahatname’miz bir ziyafetnâme olur.” diye bu bahsi kapatır. 

“Gönlü yanık, ÅŸanlı derviÅŸ tekkelerinin vasıfları” adıyla Üsküdar’ın belli baÅŸlı tekkelerinden söz açmaya sıra gelir. Öncelikle Mahmud Efendi Tekkesi. Bu tekke Halvetî tarikatının en büyük tekkesiymiÅŸ. 300 derviÅŸi bulunurmuÅŸ, her birinin bir köÅŸede hücresi varmış. Ardından Abdülkadir Cîlani Tekkesi, Dericizade Tekkesi’nin adı anılır. Bu tekkelerden ilki bugün Zeynep Kâmil Hastanesi yakınlarında bulunuyormuÅŸ. Bunlar günümüze ulaÅŸamamıştır. Karaca Ahmed Sultan Tekkesi, günümüze ulaÅŸan kıymetli hazirelerden biridir. Nuhkuyusu Caddesi üzerinde Kadıköy’e inen yoldadır. Ä°çinde Karaca Ahmed’in türbesi ve mezarlar bulunur. Günümüzde hâlâ önemini korumaktadır. Miskinler Tekkesi de Seyahatname’de bilhassa anlatılır. Karacaahmet Mezarlığı içerisinde yer alan tekke zamanla tahrip olmuÅŸtur. Cüzzamlıların adaklarla geçindikleri bir yerdir. 

Üsküdar’da varlığı bilinen hemen bütün imaretlerin han, hamamı ve kervansarayı bulunuyordu. Bazısı tahrip edilse bu yapılar hâlâ farklı iÅŸler için kullanılıyor, ömürlerini sürdürebiliyorlar. Seyahatname’de Üsküdar’ın mesire yerleri de tek tek anlatılır. Bunlardan elbette en önemlisi Büyük Çamlıca Mesiresi’dir ki bugün de önemini ve amacını koruyan bir yapısı vardır. Bugün Kadıköy’e dahil ettiÄŸimiz birçok semt de burada Üsküdar’ın mesire alanları olarak yazılır. Söz gelimi Kalamış Burnu Mesiresi, HaydarpaÅŸa Bağı Mesiresi bunlardandır. 

Üsküdar’ın velilerine geçmeden önce bu kasaba halkının kazançları, giyecekleri, dilleri ve yiyecek, içeceklerinden söz açar Evliya Çelebi ve bu halkın asker, baÄŸcı, âlim ve salih olduÄŸunu yazar. Gemici, tüccar ve sanayici bulunduÄŸunu da nakleder. Anadolu Türk lehçesi konuÅŸtuklarını belirtir. Erkek ve kadın güzellerinin gayet çok olduÄŸunu söyler. Has beyaz pidesi, kirdesi, tandır kebabı, beyaz ter kaymağı, hora üzümü ve karanfilli üzüm ÅŸerbeti çok meÅŸhur diye belirtir.

Üsküdar’ın velileri
Üsküdar’ın mimarı olarak Battal Gazi’yi anan Evliya Çelebi, Üsküdar’ın velilerini anlatırken ilk olarak Åžüca Baba’dan söz açar. Bu zât, Battal Gazi’nin arkadaÅŸlarındanmış. BaÄŸ çapalarken yılan zehirlenmesinden ölmüÅŸ, Åžüca BaÄŸları’na gömülmüÅŸ. Åžüca Baba’nın günümüzde de müntesipleri bulunuyor. Âsumânî Dede ise Yesevi tarikatından bir zât imiÅŸ. Yavuz Selim’in Ä°ran seferi öncesinde Yavuz’a söylediÄŸi “Yürü Selim, Ä°smaili imamlar yoluna çıldır çıldır demeden kurban edip herÅŸeyin gavrına var.” sözüyle meÅŸhurdur. Karaca Ahmed Sultan Tekkesi yakınına gömüldüÄŸü nakledilir. 

Üsküdar’ın kuÅŸkusuz en çok ziyaret edilen, namı büyük velisi Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri’dir. Hazret, Evliya Çelebi’nin kaleminden kutuplar kutbu diye aktarılıyor. Üsküdar’da her gün binlerce Müslüman, Hüdayi’nin mezar-ı ÅŸerifini ziyaret eder. GeçtiÄŸimiz yazıda YuÅŸa Peygamber’den bahsetmiÅŸtik. O, Beykoz’u, Hüdayi Hazretleri Üsküdar’ı korur. Ä°stanbul öyle bir ÅŸehirdir ki her tepesinde, her semtinde bir ulu zât insanlığın selameti için haÅŸrı beklemektedir. 

Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri bir gece rüyasında cehennem ateÅŸini seyrederken korkusundan uyanmış ve bütün varını yoÄŸunu dağıttıktan sonra Bursa’da Üftade Efendi’ye intisap etmiÅŸtir. Buradaki vazifesini ifa ettikten sonra Üsküdar’a gelmiÅŸ, kendisine bir hane açmıştır. 

Evliya Çelebi, ondan yedi padiÅŸahın elini öptüÄŸü kiÅŸi olarak bahseder. Sultan Ahmed Han’ın önünde yaya yürüdüÄŸünü belirtir. Yüz cilt tasavvufla ilgili eserleri olduÄŸunu söyler. Evliya, Hüdayi’nin kendisi için “Manevi evladımız olsun.” demiÅŸ olduÄŸunu hamdederek aktarır. Son olarak Mevlânâ Mehmed Emin Bedreddinzade ve Konrapalı Hayreddin Efendi, Seyahatname’de Üsküdar’ın velileri olarak anılır.

Hezarfen’in sürgün sebebi
Üsküdar’la birlikte anılan bir kiÅŸi daha vardır ki onu yazmadan geçmeyelim; Hezarfen Ahmed Çelebi. Evliya Çelebi, onun Galata Kulesi’nden Üsküdar’daki DoÄŸancılar Parkı’na nasıl uçtuÄŸunu ve nerede, ne kadar talim yaptığını anlatır. IV. Murad’ın “Her ne istese elinden gelir” dediÄŸi adamlardandır. Bundan dolayı Cezayir’e sürülmüÅŸ, orada ölmüÅŸtür. 

Üsküdar bahsinin ardından “Kadıköy imaretini bildirir” baÅŸlıklı bölümle karşılaşıyoruz. Seyahatname’de Kadıköy kısaca anlatılır. Seyyid Battal Gazi’den korkan kralın kaleyi yaptırmasına burada da deÄŸinilir. Darüssaade Osman AÄŸa yapısı bir camiden söz açılır. Bu cami, bugün de Kadıköy’de ibadet etmek isteyenlerin varabileceÄŸi birkaç yapının en eskisidir. Bu caminin kıble tarafında “Nâm-ı pâki bânî-i hayrâta tamam / Dediler târihini bil câmi-i Osmandır” yazılıdır. Bundan baÅŸka caminin olmadığını yazan Evliya, bir hamam ve yüz dükkândan baÅŸka imareti bulunmadığını da söyler. 

Bu yazıda söz konusu edilen semtlerin her birisi müstakil bir kitabı hak edecek kadar önemli. Mesela Üsküdar’ı konuÅŸurken merhum Ahmed Yüksel Özemre’yi anmadan nasıl ederiz? Hiçbir zorunluluÄŸu yokken, ısrarla Üsküdar’ı yazdı, sözlü tarih malzemesi sundu bizlere. Son yetmiÅŸ yıllık Üsküdar tarihini o olmasaydı bu kadar tafsilatlı öÄŸrenemezdik. Biz, belli bir çerçeve dahilinde yazmak zorunda olduÄŸumuzdan birçok ÅŸeyi, yerimizin darlığından dolayı üzülerek es geçtik. Yoksa Özemre’den mülhem ne çok ayrıntıya deÄŸinebilirdik. 

Ve son söz. Anadolu Kavağı’ndan baÅŸlayarak Kadıköy’de Osman AÄŸa Camii’ne kadar sözü getirdik. Evliya Çelebi, “Allah’a hamdolsun Ä°stanbul’un Anadolu tarafında olan Kavak BoÄŸazı’ndan beri bu yere gelinceye kadar 9 adet kasaba ve ÅŸehirleri baÄŸ ve bahçelerini mümkün olduÄŸu kadar kısaca yazdık.” der ve Ä°stanbul’da padiÅŸahlara mahsus bahçelerin anlatımına geçer. 

Biz de Evliya Çelebi’nin izinde BoÄŸaz’ın Anadolu yakasını anlatmaya çalıştık. O’nu takip etmeye devam edeceÄŸiz.

 

Sayı 64     Haziran     Yakup ÖZTÜRK

mostar dergi den alıntıdır....