ÜSKÜDAR’IN TASAVVUFÎ KİMLİĞİ



Üsküdar’ın özellikle İstanbul’un fethiyle oluşumu hızlanan dinî ve kültürel kimliğinde tasavvufî hayatın ve bu hayatın yaşandığı dergâhların önemli bir yeri vardır. Tekke mecmualarındaki bilgilere göre Üsküdar’da Celvetiyye, Bektâşiyye, Nakşibendiyye, Mevleviyye, Bayrâmiyye, Rifâiyye, Şabaniyye, Bedeviyye, Sa’diyye, Kâdiriyye, Halvetiyye’nin Cerrâhiyye ve Sünbüliyye kolu olmak üzere ana tarikatların hemen hepsi ve şubeleri yer almıştır. Salim Yorgancıoğlu’nun Üsküdar Dergâhları adlı çalışmasındaki tespite göre 66 tekke bulunmaktadır. Her ne kadar çoğu günümüze ulaşmamışsa da böylesine çok sayıda tekkenin varlığı Üsküdar’ın sufiler açısından önemli bir merkez olduğunu göstermektedir.


ÜSKÜDAR’IN TASAVVUFÎ KİMLİĞİ

Üsküdar’ın özellikle Ä°stanbul’un fethiyle oluÅŸumu hızlanan dinî ve kültürel kimliÄŸinde tasavvufî hayatın ve bu hayatın yaÅŸandığı dergâhların önemli bir yeri vardır. Tekke mecmualarındaki bilgilere göre Üsküdar’da Celvetiyye, BektâÅŸiyye, NakÅŸibendiyye, Mevleviyye, Bayrâmiyye, Rifâiyye, Åžabaniyye, Bedeviyye, Sa’diyye, Kâdiriyye, Halvetiyye’nin Cerrâhiyye ve Sünbüliyye kolu olmak üzere ana tarikatların hemen hepsi ve ÅŸubeleri yer almıştır. Salim YorgancıoÄŸlu’nun Üsküdar Dergâhları adlı çalışmasındaki tespite göre 66 tekke bulunmaktadır. Her ne kadar çoÄŸu günümüze ulaÅŸmamışsa da böylesine çok sayıda tekkenin varlığı Üsküdar’ın sufiler açısından önemli bir merkez olduÄŸunu göstermektedir.

Elbette Üsküdar tekkeleri sadece tasavvufî terbiyenin verildiÄŸi mekânlar olmayıp bir yandan medrese ve câminin görevini üstlenmiÅŸ diÄŸer yandan hat, tezhip, minyatür, ebru, cilt gibi süsleme ve kitap sanatlarının gerçekleÅŸtirildiÄŸi, ÅŸiir ve musiki meÅŸklerinin icrâ edildiÄŸi yerler olmuÅŸtu. Ayrıca bu tekkelere baÄŸlı olan vakıflar da aynı zamanda sosyal ve iktisadî hayata kattığı canlılık ve destekle dikkati çekiyordu.

Üsküdar’daki dergâhların muhitlere göre dağılımına baktığımızda 17 Celvetî, 8 NakÅŸî, 8 Kâdirî, 7 Åžabânî, 5 Rıfâî, 4 BektâÅŸî, 4 Halvetî, 4 Sa’dî, 4 Bedevî, 2 Bayramî, 2 Cerrahî, 1 Mevlevî ve 1 de Sünbülî ÅŸeklinde bir tablo karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu tarikatlara baÄŸlı olan ve ÅŸehrin tasavvufî kimliÄŸine katkı saÄŸlayan tekkeler ÅŸu baÅŸlıklar altında sıralanabilir:

1. Celvetiyye: Anadolu merkezli tarikatlardan BayramîliÄŸin bir ÅŸubesi kabul edilmekle birlikte Aziz Mahmud Hüdâyî’nin Üsküdar’da kurduÄŸu âsitâne ile müstakil bir tarikat hüviyeti kazanmıştır. Bursa’dan Üsküdar toprağına atılış olan bu tohum yeni bir muhitin filizlenmesine imkân saÄŸlamasının yanı sıra söz konusu çevre içinde önemli devlet adamı, ÅŸair, yazar, musikiÅŸinas ve sanatkârların yetiÅŸmesine önayak olmuÅŸtur. Merkez tekkenin dışında Selamî Efendi, Fenâyî Ali Efendi, Atpazarı, Bandırmalı, AyÅŸe Sultan, Devâtizâde, Çilehâne, Gizlice Evliya Sultan, Hacılar, Halil PaÅŸa, Ä°brahim Efendi, Ä°skender Baba, Mihrimah Sultan, Tembel Hacı Mehmet Efendi gibi Celvetî dergâhları bulunmaktadır.

2. NakÅŸibendiyye: Ubeydullah Ahrâr’ın halifelerinden Kütahya-Simavlı Abdullah Ä°lâhî’nin öncülüÄŸünde 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu ve Rumeli’de yayıldı. Haddizatında gerek Ankara savaşı sırasında Timur orduları içinde yer alan, gerekse Ä°stanbul’un fethine katılan NakÅŸibendî derviÅŸlerin Anadolu’ya geldikleri ve az da olsa bu tarikatı tanıttıkları bilinmektedir. Üsküdar’da kurulan NakÅŸî tekkeleri arasında Alaca Minare, Özbekler, Abacı Dede, Selim Efendi, Haydar Baba, Kalenderhâne, Selimiye, Haydar Efendi isimli dergâhlar yeralmaktadır.

3. Åžabâniyye : Halvetiyye tarikatının etkili kollarından biri olup Kastamonulu Åžeyh Åžaban-ı Velî’ye nispet edilir. Ä°stanbul’da temsil edilmesi, bu tarikatın ikinci piri kabul edilen KarabaÅŸ Velî’nin 17. Yüzyılda Üsküdar’daki Atik Valide Sultan Dergâhı’nda ÅŸeyh olmasıyla birlikte baÅŸlamıştır. Yine aynı yüzyılda Mehmed Nasuh Efendi’nin Üsküdar DoÄŸancılar’da kendi adıyla açtığı Nasuhî Tekkesi ÅžabânîliÄŸin önemli merkezlerinden biridir. Bunun yanı sıra Altunizâde, Çamlıcalı Mehmed Efendi, Hacı MüÅŸtak Efendi, Safvetî PaÅŸa, Ümmî Ahmed Efendi adlı dergâhlarda Åžabânîlik faaliyet göstermiÅŸtir.

4. Kâdiriyye : Ä°znikli EÅŸrefoÄŸlu Rûmî’nin vasıtasıyla erken denecek bir dönemde Anadolu’ya getirilmiÅŸse de tarikat Ä°znik-Bursa çevresiyle sınırlı kalmıştır. Ä°stanbul’a geliÅŸi pîr-i sânî kabul edilen ve KâdirîliÄŸin Rûmiyye kolunun kurucusu olan Ä°smail Rumî tarafından gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir. Bu kol adına Tophane’de kurulan Kâdirîhâne merkez tekke hüviyetini kazanmıştır. Üsküdar’da ise Avni Efendi, Hüseyin Kâzım Efendi, Cedid Hacı Dede, Hindiler, Kartal Ahmed Efendi, Halim Gülüm, Zincirli Kapı, KeÅŸfî Ahmed Efendi, Nevruz Efendi Kâdirî tekkeleri bulunmaktadır.

5. BektaÅŸiyye : Yesevî derviÅŸi Hacı BektaÅŸ Velî’nin an’aneleri etrafında Anadolu’da ortaya çıkan bir tarikattır. Yeniçeri ocağının kuruluÅŸunda Hacı BektaÅŸ Velî’nin ruhâniyetinin ve BektâÅŸîliÄŸin önemli bir yeri vardır. Bu sebeple BektâÅŸîlik Yeniçeri ocağının tarikatı gibi görülmüÅŸtür. 16. Yüzyıldan itibaren Ä°stanbul’da yayılma imkânı bulan tarikat Üsküdar’da Karaca Ahmed Sultan, Kasım AÄŸa, Mürüvvet Baba, Nuri Baba, Yarımca Baba isimli tekkelerde temsil edilmiÅŸtir.

6. Rifâiyye : Ahmed er-Rifâî’ye nispet edilen ve Ä°slam dünyasının ilk tarikatlarından biri olan Rifâîlik Anadolu’da 13. yüzyılın ortalarından itibaren varlığını göstermiÅŸtir. Hz. Hüseyin’in soyundan gelen Ahmed er-Rifâî dört büyük kutubtan biri olarak kabul edilir. Tarikatın Ä°stanbul’da yaygınlaÅŸması ise bundan beÅŸ asır sonra Üsküdar Ä°nadiye’de Rifâî âsitanesinin kurulmasıyla gerçekleÅŸmiÅŸtir. Merkez tekkenin dışında Üsküdar’da Kurban Nasuh Efendi, Sandıkçı, Mahmud Efendi, Toygar Tepe Rifâî dergâhları yeralmaktadır.

7. Halvetiyye : Ömer el-Halvetî’nin tasavvufî görüÅŸleri çerçevesinde oluÅŸturulan Halvetîlik, en fazla ÅŸubesi bulunan ve en yaygın olan tarikattir. RûÅŸeniyye, Cemâliyye, Ahmediyye ve Åžemsiyye ÅŸeklinde dört ana kola ayrılmış ve bu kollardan çeÅŸitli ÅŸubeler meydana gelmiÅŸtir. Cemaleddin Ä°shak Karamanî vasıtasıyla 16. yüzyılda Ä°stanbul’da yayılan HalvetîliÄŸin Üsküdar’daki tekkeleri arasında Feyzullah Efendi, Mustafa Baba, Nalçacı Halil Efendi, Raufî Efendi dergâhları bulunmaktadır.

8. Mevleviyye : 13. asrın sonlarında Konya’da Hz. Mevlânâ’nın adına oÄŸlu Sultan Veled tarafından kurulan tarikatın adıdır. Sultan Veled, dönemindeki idarecilerle kurduÄŸu yakınlık neticesinde Amasya, Erzincan ve KırÅŸehir gibi yerlerde Mevlevî tekkelerinin açılmasını saÄŸlamıştır. Ä°stanbul’daki ilk mevlevîhâne ise Fatih Sultan Mehmed zamanında kiliseden camiye çevrilen ve daha sonra Kalenderhâne Zâviyesi olarak derviÅŸlere tahsis edilen binadır. II. Bayezid döneminde açılan Galata Mevlevîhanesi Ä°stanbul’daki ilk özgün Mevlevî tekkesidir. Üsküdar Ayazma Mahallesi’nde kurulan melevîhane ise özellikle taÅŸradan Ä°stanbul’a gelen ve Ä°stanbul’dan Anadolu yönüne doÄŸru hareket eden Mevlevî ÅŸeyh ve derviÅŸlerin konaklaması için tasarlanmıştır. 18. yüzyılın sonlarına doÄŸru kurulan mevlevîhânenin bânîsi ve ilk ÅŸeyhi Halil Numan Dede’dir. Tekkelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar faaliyetini sürdüren Üsküdar Mevlevîhânesi’nin son ÅŸeyliÄŸini Ahmed Remzi Dede yürütmüÅŸtür.

9. Bedeviyye : Ahmed el-Bedevî tarafından kurulan ve daha çok Mısır’da yaygın olan tarikattır. BedevîliÄŸin Mısır kültüründeki yeri BektâÅŸîliÄŸin Anadolu kültüründeki yerine benzetilmiÅŸtir. Bedeviyye derviÅŸlerinin haçlı savaÅŸları sırasındaki yararlılıkları, tarikatın halk tarafından tanınması ve desteklenmesine sebep olmuÅŸtur. 18. Asrın baÅŸlarında Ä°stanbul’a giren Bedeviyye Üsküdar’da Ahmed Efendi, Hâmil Efendi, Hasib Efendi, Hüseyin Efendi dergâhlarında temsil edilmiÅŸtir.

10. Bayramiyye : Anadolu topraklarında doÄŸup büyüyen bir mutasavvıf tarafından kurulmuÅŸ ilk Türk tarikatıdır. Kurucusu olan Hacı Bayram Velî’nin saÄŸlığında iken Ankara ve civarında yayılmıştır. Bayramiyye Hacı Bayram’ın vefatından sonra AkÅŸemseddin’e nispetle Åžemsiyye ve Emir Sikkînî’ye nispetle Melâmiyye adlı iki büyük kola ayrılmıştır. Daha ziyade Anadolu topraklarında yaygın olan Bayramilik Üsküdar’da Bezcizâde Mehmed Muhyiddin ve Salacak dergâhlarında faaliyet göstermiÅŸtir.

11. Cerrâhiyye : HalvetîliÄŸin Nureddin Cerrâhî’ye nispet edilen koludur. Ä°stanbul merkezli olan Cerrâhîlik kurulduÄŸu tarih olan 18. yüzyıldan itibaren Bursa, Edirne, TekirdaÄŸ, Musul ve Mora gibi ÅŸehirlerde yayılmıştır. Tarikatın Ä°stanbul’da yayılmasında pîr-i sânî kabul edilen Åžeyh Sertarikzâde Emin Efendi’nin önemli rolü olmuÅŸtur. Üsküdar’da ise Åžeyh Hafız Ä°smail ve Feyzullah Efendi tekkeleri Cerrâhîlere intikal etmiÅŸtir. Feyzullah Efendi tekkesinin 1850’den sonra Åžabaniyye’ye geçtiÄŸi bilinmektedir.

12. Sünbüliyye : HalvetîliÄŸin Sünbül Sinan’a nispet edilen koludur. Medrese kökenli bir müfessir ve vâiz olan Sünbül Sinan’ın bu özelliÄŸi kendisinden sonraki postniÅŸînlere de sirayet etmiÅŸ, birçok Sünbülî ÅŸeyhi selâtin camilerinde kürsü ÅŸeyhliÄŸi ve vâizlik yapmıştır. Sünbüliyye Ä°stanbul’da çoÄŸunluÄŸu Fatih ilçesi sınırları içerisinde olmak üzere zamanla yirmi altı dergâhta temsil edilmiÅŸtir. Üsküdar’da ise Saçlı Hüseyin Efendi tekkesinde faaliyet göstermiÅŸtir .

Yukarıda zikredilen tarikatların dışında Üsküdar’da 4 dergâh ile temsil edilen diÄŸer bir tarikat Sa’dîlik’tir. [1] Balabân Tekkesi’nin de kuruluÅŸunda rol oynayan Sa’dîliÄŸin Osmanlı coÄŸrafyasına geliÅŸ süreci ÅŸöyledir:

SA’DÎLÄ°K VE OSMANLI COÄžRAFYASINA GELİŞİ

Sa’dîlik, Sa’deddin Cebâvî’ye nispet edilen on iki ana tarikattan biridir. Soyu Peygamberimize dayanan Sa’deddin Cebâvî ilk eÄŸitimini baÅŸta babası olmak üzere Mekke’deki âlimlerden aldı. Yedi yaÅŸlarında iken Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledikten sonra tefsir, hadis ve fıkıh okudu. Aynı zamanda ÅŸeyh olan babasının yanında tasavvufî terbiyesini sürdürdü. EÄŸitimini ilerletmek için Yemen, Mısır, Kudüs gibi farklı bölgelere seyehatlerde bulundu. Bu sırada birçok âlimden faydalanmakla birlikte Ehl-i beyt kabirlerini ve evliya türbelerini ziyaret etti. Zekâsının ve sesinin güzelliÄŸinin yanı sıra ata binmede ve atıcılıkta mahir olduÄŸu belirtilen Sa’deddin Cebâvî’nin Haçlı saldırılarına karşı koymak için kardeÅŸleriyle birlikte Mekke’den DımaÅŸk’a gitmesi hayatının ikinci devresini oluÅŸturur.

Kaynaklar, Sa’dedin Cebâvî’nin Åžam bölgesinde iken yol kesen haydutlarla yakınlık kurduÄŸundan ve buna üzülen babasının duasıyla tövbeye yöneldiÄŸinden bahsetmektedir. Bu tövbe olayına göre bir gece Resûl-i Ekrem bir gurup ashabıyla birlikte Sa’deddin Cebâvî’ye görünür. Hadîd sûresinin 16. âyeti olan “ Ä°man edenlerin Allah’ı anma ve Hak olarak inen Kur’ân’a karşı kalplerinin saygıyla yumuÅŸama zamanı gelmedi mi?” meâlindeki âyeti okuyunca vecde gelip bayılır ve ashabtan birinin göÄŸsüne vurarak söylediÄŸi “Allah’a tövbe et” sözüyle de kendine gelir. Bu sırada Hz. Peygamber kendisine zikir telkin edip hırka giydirir, ardından Hz. Ali’nin cebinden çıkartıp Resûl-i Ekrem’e sunduÄŸu, Resûl-i Ekrem’in de kendisine ikram ettiÄŸi üç hurmayı yiyince her tarafı nurla dolar.

Sa’deddin Cebâvî yaÅŸadığı bu olaydan sonra Mekke’ye babasının yanına gitti ve tasavvufî terbiyesini tamamlayarak icâzet aldı. Ardından DımaÅŸk’a yakın Cebâ bölgesine tekkesini kurdu ve irÅŸad görevine baÅŸladı. Cebâvî’nin manevî tekâmüllerini gerçekleÅŸtirmelerinde müridlerine yol göstermekle birlikte baÅŸta akıl hastaları olmak üzere pek çok hastayı tedavi ettiÄŸi, vahÅŸi ve zehirli hayvanlar üzerinde tasarrufta bulunmak gibi kerâmetleri olduÄŸu rivayet edilmektedir. Bu tür uygulamalar Sa’diyye tarikatında bir gelenek hâlinde varlığını sürdürmüÅŸtür. 575/1180 tarihinde vefat eden Sa’deddin Cebâvî zâviyesinin haziresine defnedildi.

Sa’diyye tarikatı, merkezi konumunda bulunan Åžam’dan baÅŸka Humus, Halep, Akkâ gibi ÅŸehirlerde ve bunlara baÄŸlı köylerde yaygınlık kazanmıştır. Anadolu’ya geliÅŸi, tarikatın beÅŸ ana kolundan biri olan Vefâiyye’nin temsilcisi Ebü’l-Veâ eÅŸ-Åžâmî’nin (ö. 1756) yetiÅŸtirdiÄŸi halifeleri vasıtasıyla olmuÅŸtur. Ä°stanbul ve Balkanlar’da yaygınlık kazanması ise 18. yüzyıldan sonra olmuÅŸtur. Tekke mecmûalarındaki bilgiye göre Ä°stanbul’da otuz iki Sa’dî dergâhı açılmıştır. Bunlardan Vefâiyye koluna mensup Eyüp’teki TaÅŸlıburun (Lâgarî) Dergâhı ve Abdüsselam eÅŸ-Åžeybânî’ye nispet edilen Abdüsselâmiyye koluna mensup Koska’daki Abdüsselam Tekkesi ile Sütlüce Hasîrîzâde Dergâhı Ä°stanbul’daki en meÅŸhur Sa’dî dergâhlarıdır. Abdüsselam Tekkesi aynı zamanda Sa’diyye tarikatının Ä°stanbul’daki âsitânesi olmuÅŸtur. Üsküdar’da Malatyalı Ä°smail AÄŸa, Fethi Efendi, Hallaç (Ganî) Baba ve Balabân tekkeleri dergâhlar kapatılıncaya kadar canlılığını sürdürmüÅŸtür. Anadolu’da Bursa, Kastamonu, Ä°zmir, Edirne, TekirdaÄŸ; Balkanlar’da ise Prizren, Kosova, Tepedelen, Belgrad ve Üsküp gibi ÅŸehirlerde Sa’diyye tekkeleri açılmıştır.

BALABÂN TEKKESÄ° VE POSTNÄ°ÅžÎNLERÄ°

Balabân Tekkesi, Üsküdar’da Yeni Valide Külliyesi ile Åžemsi PaÅŸa Külliyesi arasında kalan ve “Balabân Ä°slekesi” olarak anılan yerde bulunan Ä°sfendiyâr Mescidi’ne meÅŸihat konması sonucu kurulmuÅŸtur. Mescid Ä°sfendiyârzâde Åžeyh Balabân Ahmed Baba (ö. 1047/1637) tarafından muhtemelen 17. asrın ilk çeyreÄŸinde inÅŸa edilmiÅŸtir. Günümüze ulaÅŸan kabir taşına göre Ahmed Baba “Ä°sfendiyarzâde”lerden olup aynı aileye mensup Åžemsi PaÅŸa ile DoÄŸancılar Camii ve Ä°sfendiyaroÄŸulları türbesinde medfun bulunan zâtların akrabasıdır. [2]Balabânî Hasan Hüsnü Efendi ise mescidin 16. yüzyılda NakÅŸibendî tarikatının ileri gelenlerinden Buharalı Ä°sfendiyâr isimli zât tarafından inÅŸa edildiÄŸini bildirmektedir. [3]

26 Åževval 1177 [28 Nisan 1764] tarihinde[4] Sa’diyye Tarikatı ÅŸeyhlerinden YaÄŸcızâde Seyyid Ahmed Saîd Efendi’nin meÅŸihat talebi sonucu ÅŸeyh tayin olmasıyla aynı zamanda tekke vazifesi de görmeye baÅŸlayan mescidde tarikat ayinleri baÅŸlamıştır. Bu tarihten itibaren söz konusu mescid, Seyyid Ahmed Efendi’nin lakabından ötürü YaÄŸcızâde Tekkesi veya bulunduÄŸu yerden dolayı Balabân Tekkesiadıyla anılmıştır.

Kaynaklardan tekkenin zamanla vakfiyesinin de oluÅŸtuÄŸu anlaşılmakta, Üsküdar Rum Mehmed PaÅŸa zâviyesi yakınlarında bir evin, meÅŸîhat makâmına gelenlerin oturması için vakfedildiÄŸi kaydedilmektedir. Hatta tekkeye gelenlerin ayakkabılarının düzeltilmesi gibi papuççuluk görevini üstlenenlere vakfiyeden bir gelir verildiÄŸi ifade edilmektedir ki bu durum tekkenin belli dönemlerde Ä°stanbul’un tasavvufî hayatında etkili olduÄŸunu göstermesi açısından önemlidir. [5] 1800’lerin başında Üsküdar’da çıkan yangında büyük hasar gören Balabân Tekkesi tarikatların yasaklandığı ve zâviyelerin kapatıldığı tarihe kadar faaliyetini sürdürmüÅŸse de eski ihtiÅŸamına kavuÅŸamamıştır.

Âyin günü Cumartesi olan tekkede Sa’diliÄŸin dışında Celveti, NakÅŸî-Hâlidî ve Cerrâhî gibi farklı tarikat usulleri icrâ edilmiÅŸtir. Åžeyhlik görevini üstlenenlerin teâmülen aynı zamanda tekkenin imâmet ve tevliyet görevlerini de üstlendikleri kayıtlıdır. [6]

Sa’diyye Tarikatı’nın Üsküdar’da ilk temsil edildiÄŸi yer olan Balabân Tekkesi’nde posta oturan ÅŸeyhler kronolojik olarak ÅŸöyle sıralanabilir:

1. Seyyid Ahmed Saîd Efendi

YaÄŸcızâde olarak da bilinen Ahmed Efendi tekkenin ilk ÅŸeyhidir. Sa’dîliÄŸe dair icâzetini Ä°stanbul Koska’da Sa’diyye tarikatının âsitânesi konumunda olan Abdüsselam (Kovacı Dede) Tekkesi’nin üçüncü postniÅŸîni Åžeyh Mehmed Gâlib Efendi’den almıştır. Mehmed Gâlib Efendi ise 18. asrın baÅŸlarında Åžam’dan Ä°stanbul’a gelen ve Sa’dîliÄŸin Selâmiyye kolunu kuran Abdüsselam Åžeybânî’nin oÄŸludur. Seyyid Ahmed Efendi’nin tekkede Selâmiyye koluna göre âyin icrâ ettiÄŸi kaydedilmektedir. 1191/1777 tarihinde vefat eden YaÄŸcızâde Seyyid Ahmed Efendi’den sonra yerine oÄŸlu Ahmed Efendi geçmiÅŸtir.

2. Ahmed Efendi

Tomâr-ı Tekâyâ ’nın verdiÄŸi bilgiye göre YaÄŸcızâde’den sonra tekkeye oÄŸlu Ahmed Efendi ÅŸeyh olmuÅŸtur. 1199/1784’de vefat eden Ahmed Efendi hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır.[7]

3. Mehmed Saîd Efendi

YaÄŸcızâde Ahmed Efendi’nin diÄŸer oÄŸludur. KardeÅŸinin vefatından sonra tekkenin üçüncü ÅŸeyhi olarak posta oturmuÅŸtur. Vefat tarihi 1207/1792’dir.

4. Ahmed Celvetî Efendi

Bazı kaynakların aksine Tomar-ı Tekâyâ müellifi Ahmed Muhyiddin Efendi tekkenin diÄŸer bir ÅŸeyhi olarak Ahmed Celvetî Efendi’yi zikreder. [8] 1220/1805 tarihinde padiÅŸaha hitaben yazılmış bir dilekçe bu bilgiyi doÄŸrulamaktadır. Söz konusu belgenin imza kısmındaki “Hâdimu’l-fukarâ eÅŸ-Åžeyh Ahmed, zâviye-i dâr-ı hangâh-ı mezbûr” ifadesinde yer alan Ahmed Efendi bu zat olmalıdır. Åžeyh Ahmed Efendi dilekçesinde son derece fakr u zaruret içinde olduÄŸunu, kalabalık olan ailesini geçindirmekte güçlük çektiÄŸini, günlük on akçelik dahi gelirinin bulunmadığını ve yaklaşık yirmi senedir bu hâl üzere yaÅŸadığını belirtmekte ve durumuna Üsküdar ahalisini de ÅŸahit göstermektedir. PadiÅŸahtan isteÄŸi ailesini geçindirecek kadar haziden bir aylık baÄŸlanması yahut hassa kasapbaşısından günlük bir vukiyye (1.28 kg) et tahsis edilmesidir. Ä°steÄŸi kısa sürede kabul edilmiÅŸ olup verilen ferman gereÄŸi günlük bir vukiyye et tahsisi kararlaÅŸtırılmıştır. [9] Bu durum tekke vakfiyesinin zikredilen tarihlerde yeterli gelire sahip olmadığını göstermesi açısından önemlidir. Öte yandan Ahmed Efendi’nin nisbesindeki “Celvetî” ifadesi Celvetiyye tarikatından icâzetli olabileceÄŸi gibi tekkede bu tarikatın âyinini icrâ etmiÅŸ olabileceÄŸini de akla getirmektedir. 1230/1815 yılında vefat eden Åžeyh Ahmed Efendi’den sonra yerine Nizâmeddin Efendi geçmiÅŸtir.

5. Mehmed Nizâmeddin Sûzî Efendi

Fatih semtinde bulunan Alâeddin Tekkesi ÅŸeyhi Mudanyalı Yakup Efendi’nin (ö. 1223/1808) oÄŸludur. Söz konusu tekke baÅŸlangıçta Halvetî-Sünbülî koluna baÄŸlı olsa da 19. yüzyılın baÅŸlarında CelvetîliÄŸe ve Sa’dîliÄŸe intikal etmiÅŸ ve bir müddet her iki tarikata birden hizmet etmiÅŸtir. Mehmed Nizameddin Sûzî Efendi bir taraftan Balabân Tekkesi meÅŸîhatını yürütürken diÄŸer taraftan kardeÅŸi Mehmed Nureddin Efendi ile birlikte Alâeddin Tekkesi’nin ÅŸeyhliÄŸinde de bulunmuÅŸtur. Balabân Tekkesi’nde Sa’dîliÄŸin yanı sıra Celvetî usulünce de âyin icrâ ettiÄŸi bilinmektedir. O dönemde Üsküdar’da çıkan büyük yangında tekkenin önemli ölçüde hasar gördüÄŸü kaydedilmektedir. 23 Cemâziyelâhir 1239/7 Mart 1823’de vefat etmiÅŸtir. Mecmû’a-i Tekâyâ’da Mehmed Nizameddin Sûzî Efendi’den sonra yerine Rumelili Ä°brahim Efendi’nin (ö. 1245/1829) geçtiÄŸi yazmaktadır. [10] Bu zat hakkında kaynaklarda yeterli bilgi yoktur.

6. Mehmed Emin Efendi

Mehmed Nizameddin Sûzî Efendi’nin kardeÅŸidir. Onun vefatından sonra Balabân Tekkesi’ndeki irÅŸad vazifesini üstlenmiÅŸtir. Kaynaklar Mehmed Emin Efendi’nin bu görevi kardeÅŸi ve aynı zamanda Celvetî tarikatı ÅŸeyhlerinden olan Ali Dede ile birlikte 1835 tarihine kadar vekâleten yürüttüklerini bildirmektedir. Mehmed Emin Efendi 1245/1829 tarihinde vefat etmiÅŸtir.

7. Nizameddinzâde Mehmed Emin Efendi

Nizameddin Sûzî Efendi’nin oÄŸludur. Balabân Tekkesi’yle birlikte Sofular’daki Alâeddin Tekkesi ÅŸeyhliÄŸinde bulunmuÅŸtur. Daha sonra bu görevini 5000 kuruÅŸa kasr-ı yed etmiÅŸtir. Vefatı 1297/1879’dur.

8. Rumelihisar Ä°mamı Mehmed Emin Efendi

Rumelihisarı’nda bulunan DurmuÅŸ Tekkesi’nin ÅŸeyhi ÂÅŸir Efendi’nin damadıdır. Cerrâhî tarikatına dair icâzetini Cerrâhî Âsitânesi postniÅŸîni Gâlib Efendi’den almıştır. Kırım firarilerine kanunsuz olarak yardım ettiÄŸi gerekçesiyle meÅŸihat görevinden alınarak Kütahya’ya sürgüne gönderilmiÅŸtir. Serbest bırakıldıktan sonra Ä°stanbul’a gelerek eski görevlerine dönmeyi talep etmiÅŸse de kabul edilmemiÅŸtir. Daha ziyade Mevlevî sikkesiyle gezdiÄŸi ve Rumelihisarı’nda deniz kenarındaki bir kahvede vakit geçirdiÄŸi belirtilmektedir. 1302/1885 tarihinde vefat etmiÅŸtir.

9. Mehmed ÂÅŸir Efendi

Mehmed Emin Efendi’nin oÄŸludur. Tekkenin ikinci bânîsi kabul edilen AyÅŸe Sıddıka Hanım’ın eÅŸidir. Dönemin meÅŸhur hattatlarından olan ÂÅŸir Efendi Seniha Sultan’ın kethüdalığını ve bir dönem de ÅŸeyhzadelere hat hocalığı yapmıştır. NakÅŸî ve Sa’dî icâzeti olan ÂÅŸir Efendi tekkede her iki tarikat usulünce zikir âyinlerini yürütmüÅŸtür. Bazı kaynaklarda Cerrâhî usûlünün de icrâ edildiÄŸi belirtilmektedir. [11] Aynı zamanda günlük 10 akçe ile tekkenin imamet vazifesini sürdürmüÅŸtür.[12]

Mezartaşındaki “Mesnevihân-ı Mevleviyye ve urefâ-yı meÅŸâyıh-ı NakÅŸibendiyye ve Sa’diyye’den olup dergâh-ı ÅŸerîfenin bânî-i sânîi ve seccâdeniÅŸîn-i irÅŸâd iken azîm-i bekâ-yı câvidân eyleyen hattât-ı ÅŸehîr” ifadesinden mesnevîhân ve ârif bir zât olduÄŸu anlaşılmaktadır. Ayrıca hazirede bulunan kitabeden tekkenin tamiri için gayret sarfettiÄŸi görülmektedir.

BeÅŸiktaÅŸ civarında ikâmet eden Mehmed ÂÅŸir Efendi’nin son dönemlerde tekkenin bir bölümünü Mehmed AÄŸa adında birine mesken olarak kiraya verdiÄŸi kaydedilmektedir. Bu durum Meclis-i MeÅŸâyıh’a ÅŸikâyet olarak bildirilince Mehmed ÂÅŸir Efendi sorgulanmış, kiracı tekkeden çıkarılmış ve tekkenin anahtarı 8 Muharrem 1322/25 Mart 1904’de Üsküdarlı Hasan Hüsnü Efendi’ye verilmiÅŸtir. Mehmed ÂÅŸir Efendi bu tarihten bir yıl sonra 19 Åžubat 1323/19 Ekim 1905 yılında vefat etmiÅŸtir.[13]

Tekkenin vakfiye defterinde ise ÂÅŸir Efendi’nin vefatı üzerine meÅŸihat görevinin 22 Åževvâl 1328/27 Ekim 1910 tarihinde büyük oÄŸlu Mehmed Nuri’ye verildiÄŸi kayıtlıdır.[14]

10. Mehmed Nuri Efendi

Babasının yerine tekkedeki irÅŸad görevini üstlenen Mehmed Nuri Efendi hastalığı sebebiyle bu görevi yürütemediÄŸi anlaşılmaktadır. Muhtemelen tedavi amaçlı gittiÄŸi Bandırma’da uzun süre kalması nedeniyle ÅŸeyhlik 18 Receb 1339/28 Mart 1921’de vekâleten Hâfız Mehmed Emin Efendi’ye imâmet vazifesi de Hafız Mevlüd Efendi’ye tevdi edilmiÅŸtir.[15]

11. Hâfız Mehmed Emin Efendi

Kaynaklarda hakkında yeterli bilgi yoktur. Ä°stanbul Halıcılar’da Molla Ali Fenârî Camii’nin iç tarafında bulunan Muhterik Ä°sa Efendi zâviyesinde Sa’diyye tarikatını temsil ettiÄŸi kayıtlıdır. Vekâleten Mehmed Nuri Efendi’nin yerine geldiÄŸi Balabân Tekkesi ÅŸeyhliÄŸine, önceki meÅŸîhat görevinden feragat etmesi üzerine 10 Safer 1340/13 Ekim 1921 tarihinde asaleten atanmıştır. Hatta bir ara elindeki berat kaybolduÄŸundan dolayı yeni bir berat verildiÄŸi de belirtilmektedir.[16]

12. Balabânî Hasan Hüsnü Efendi

19. yüzyılın önde gelen NakÅŸî ÅŸeyhlerinden Hasan Hüsnü Efendi Üsküdar’da doÄŸmuÅŸtur. Babası Åžam valisi ÅŸair Ali Rıza PaÅŸa b. Åžeyh Halil Sâhib’dir. Eserlerinde künyesini “ el-Hâc Ebü’l-Hasan Hüsnü el-Hanefî en-NakÅŸibendî el-Üsküdarî Ä°bn el-Merhûm Ali Rıza b. eÅŸ-Åžeyh Halil Sâhib Ä°bn Ä°brahim Nazif b. Ahmed b. Mustafa PaÅŸa ” ÅŸeklinde vermiÅŸtir. Zahirî ilimleri tahsil ettikten sonra genç yaÅŸta tasavvufa yönelen Hasan Hüsnü Efendi’nin ilk ÅŸeyhi NakÅŸibendiyye ricâlinden Üsküdarlı Hoca Ä°smail Hakkı’dır. Sonra Üsküdar’da Selimiye denilen yerde “HarcaÄŸasızâde” adıyla tanınan ve kendisiyle aynı ismi taşıyan Åžeyh Hasan Hüsnü Efendi’ye intisap ederek on yıl hizmetinde bulunmuÅŸ, ardından Mekke’de Hâlidiyye ÅŸeyhi Ä°smail Hamdi PaÅŸa’dan icâzet almıştır. Ayrıca BeÅŸiktaÅŸ’ta Neccârzâde Mustafa Rızâeddin Efendi’den 1317/1899 senesinde yine NakÅŸî icâzeti aldığı kaydedilmektedir. Mısır’a gittiÄŸinde ise Åžeyh Muhammed el-Meslemî’den Åžâzelî tarikatına dair hilâfet aldığı bilinmektedir.

NakÅŸibendiyye ve Åžazeliyye’nin dışında HarcaÄŸasızâde Hasan Hüsnü Efendi vasıtasıyla Kâdiriyye’den, Åžeyh Muhammed Said Efendi ile Mevleviyye’den ve Azîz Mahmud Hüdâyî dergâhı ÅŸeyhlerinden RûÅŸen Efendi vasıtasıyla da Celvetiyye’den icâzet almıştır. Kaynaklarda son dönemde Üsküdar’da Nuh Kapısı’ndaki ÅŸühedâ mezarlığı muhafızlığı hizmeti ile Ä°nâdiye’de Selim Baba Türbesi’nin türbedarlığı da uhdesine verildiÄŸi belirtilen Hasan Hüsnü Efendi aynı zamanda Balabân Tekkesi’nin son postniÅŸînidir. 1279/1862-63 tarihli padiÅŸah makâmına yazdığı dilekçesinde, daha evvel yanmış olmasına binaen tamir edilen tekkenin bir takım noksanlarının bulunduÄŸunu belirtmekte ve bunların giderilmesini talep etmektedir. [17] Ä°rÅŸâd faaliyetlerinin yanı sıra Tekke’de Mesnevî de okutan Hasan Hüsnü Efendi dönemin önde gelen dua-gûlarındandır.

RevnakoÄŸlu arÅŸivinde onun bu yönüyle ilgili ÅŸunları söylemektedir: “Balabânî merhum, irfanlı, dirayetli bir zât olduÄŸu için duaları her yerde tekrar edilen muayyen sözlerden ibaret deÄŸildi. Yerine ve icabına göre duanın ÅŸeklini, girizgâhını deÄŸiÅŸtirir, bir yerde ettiÄŸi duayı aradan uzun bir zaman geçmeyince baÅŸka yerde tekrar etmezdi. Çok defa yeniden dua tertip eder, irticâlen cinaslar, telmih ve tevriyeler meydana getirir, ce’iyet-i elfâza (söz üretmeye) dair bir hayli kelime istihdâm ederdi.[18] Son derece güzel ifadelerle süslediÄŸi gayetle tumturaklı, ahenkli, mufassal, mükemmel duaları, üslûb-ı beyân, tetâbu-ı izâfet, bilhassa secî sanatları bakımından fevkalâde kudretli, saltanatlı ve zamanında her veçhile emsalsizdi. Sarayda ve ÅŸehirde hiçbir duâ-gû onunla baÅŸ edemiyordu. Bu yüzden Balabânî Hüsnü Efendi’yi her yerde ararlar, bir an önce gelmesini hasretle ve heyecanla beklerlerdi.” [19]

Tahirü’l-Mevlevî ise, Matbuat Âlemindeki Hayatım adlı eserinde Hasan Hüsnü Efendi hakkında ÅŸunları söylemektedir: “Mevlevî muhiblerinden Üsküdarlı Åžeyh Ebü’l-Hasan Hüsnü en-NakÅŸibendî el-Hâlidî’ye Balabân Kutbu Åžeyh Hüsnü derler. Balabân Kutbu yahut Balabânî denilmesine sebep, Üsküdar’da Balabân Ä°skelesi civarında oturmasıdır. Evvelce Nâfia Nezareti kâtiplerinden imiÅŸ. Sonra iÅŸi derviÅŸliÄŸe ve ÅŸeyhliÄŸe, daha doÄŸrusu cenazelerde dua etmeye vurmuÅŸ, lokma parasını o ÅŸekilde çıkarmaya baÅŸlamıştır. Her renge boyanır, her kalıba uyar bir ÅŸahıstır.” [20]

Öte yandan nüktedanlığıyla da tanınan Hasan Hüsnü Efendi için ÅŸöyle bir olay anlatılır: “Balabanî Efendi muhtelif tarikatlardan icâzetnâme almış olduÄŸu gibi, kendisi de hatırdan çıkamayacak ehil, nâ-ehil birçok kimselere icâzetnâme vermekle adeta ÅŸöhret yapmıştı. Ä°câzetnâmeyi kendisi yazarsa 4 Mecidiye alır, yazılmış olarak getirirler ve tasdik amacıyla mühürlenmesini isterlerse 2 Mecidiye ile iÅŸi halledermiÅŸ. Zamanın Meclis-i MeÅŸâyıh reisi ve Hüdâyî hangâhı postniÅŸîni GülÅŸenî Efendi, yapılan ihbar üzerine Åžeyh Hüsnü Efendi’yi çağırtıp kendisine sormuÅŸ:

- Ä°ki Mecidiyeye icâzet verdiÄŸini söylüyorlar, doÄŸru mudur?

Balabanî hiç bozulmadan ve sinirlenmeden ÅŸu cevabı vermiÅŸ:

- Åžeyhim, efendim hazretleri insaf buyursunlar, demiÅŸ, iki Mecidiyelik icâzeti gidip de Bâyezîd-i Bestamî’den alacak deÄŸiller ya, elbette bu fakire gelecekler.”[21]

1347/1928 senesinde vefat eden Hasan Hüsnü Efendi Nuh kuyusundaki Åžühedâ mezarlığına defnedilmiÅŸtir.

NakÅŸibendîliÄŸin usul ve âdâbından bahseden Nesemât-ı Rûhâniyye, terâcim-i ahvâle dair Risâle-i Mir’âtü’l-Ebrâr, Åžâzeliyye Tarikatı ve pirleri hakkında Burhânü’s-Sâlikîn adlı eseri ve ayrıca Behcetü’n-NâmSilsile-i ÇiÅŸtiyye ve Divânçe’si bulunmaktadır. DiÄŸer taraftan Peyâm-ı Sabah’ta A. Rıfkı’nın yazdığı BektâÅŸî Sırrı’na cevaben kaleme aldığı yazılar bulunmaktadır. [22]

 

 

 

SA’DÎLİĞİN ÂDÂB VE ERKÂNI

Balabân Tekkesi’ne temel rengini veren Sa’dîlik kıyâmî zikir usulünü benimsemiÅŸ bir tarikattır. Kısa bir dua ve Fâtiha’nın ardından ayaÄŸa kalkılarak zikre baÅŸlanır. Zâkirler zikrin temposuna göre ilahî ve kaside okurlar. Kalbî zikre baÅŸlandığında ÅŸeyh efendiyle derviÅŸ göz göze bakışırlar, derviÅŸ bir kalıp gibi donarak hareketsiz kalır, âyinin sonuna doÄŸru yine ÅŸeyhin bakışı ile eski hâline döner. Buna “Sa’dî dondurması” denir. Sa’diyye tarikatında önemli uygulamalardan biri de “devse” (ÅŸifâ yürüÅŸüyü) âyinidir. Âyin esnasında ÅŸeyh yüzükoyun yere uzanmış olan müridlerin üzerinden zikir ve dua ederek yürür.

Sa’diyye mensupları yedi veya on iki terkli taç giyerler. On iki terkli taç on iki burcu, yedi terkli taç ise güneÅŸin etrafındaki gezegenleri simgeler. Sarık imâmenin etrafında altı kat dolandırılır. Bu durum altı yönden (yer, gök, doÄŸu, batı, kuzey, güney) gelecek olan ilim, mârifet ve hikmeti sembolize etmektedir.

Sa’diyye tarikatında biri teberrüken, diÄŸeri hakikî olmak üzere iki türlü intisap vardır. Teberrüken intisap mücâhede ve biat olmaksızın gerçekleÅŸir. Bu tür intisaplarda müntesiplere bazı zikirler telkin edilir, evrad okumasına izin verilir. Ancak hakikaten intisap etmek isteyen kiÅŸinin mürÅŸid-i kâmilden zikir telkini alıp seyrü sülûke baÅŸlaması gerekir. Tarikatta müridlere bulundukları seviyeye göre fukara veya derviÅŸ, çavuÅŸ, nakib ve halife gibi isimler verilir.

 


[1] Ayrıntılı bilgi için bk. Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, I-VI, (haz. M. AkkuÅŸ- A. Yılmaz), Ä°stanbul 2006; Salim YorgancıoÄŸlu, Üsküdar Dergâhları, Ä°stanbul 2004; Bilal Kemikli, “Ä°stanbul’u Gören Åžehir: Üsküdar’da Ä°rfanî Muhitler”, Üsküdar Sempozyumu IV, Ä°stanbul 2009, s. 23-27.

[2] M. Baha Tanman, “YaÄŸcızâde Tekkesi”, Dünden Bugüne Ä°stanbul Ansiklopedisi, VII, 396.

[3] BaÅŸbakanlık Osmanlı ArÅŸivi, Y.PRK.MÅž 4/90.

[4] BaÅŸbakanlık Vakıflar Genel MüdürlüÄŸü, Defter no: 506.

[5] BaÅŸbakanlık Vakıflar Genel MüdürlüÄŸü, Defter no: 506.

[6] BaÅŸbakanlık Vakıflar Genel MüdürlüÄŸü, Defter no: 506.

[7] Ahmed Muhyiddin, Tomâr-ı tekâyâ, (Mustafa Kara’nın kütüphanesindeki özel nüsha), s. 251.

[8] Ahmed Muhyiddin, a.g.e., s. 251.

[9] BaÅŸbakanlık Osmanlı ArÅŸivi, Cevdet Efkaf, 10438.

[10] Zâkir Åžükrî Efendi, Mecmû’a-i TekâyâMecmûa-i Tekâyâ, (haz. M. Serhan TayÅŸi-K. Kreiser), Berlin 1980, s. 26.

[11] Selami ÅžimÅŸek, “Son Dönem Celvetî Åžeyhlerinden Bandırmalızâde Ahmed Münib Efendi’nin Hayatı, Eserleri ve Mecmûa-yı Tekâyâsı”,Selçuk Üniversitesi, Türkiyat Arastırmaları Enstitüsü, Türkiyat Arastırmaları Dergisi, Konya, 2007, sy. 27, s. 157.

[12] BaÅŸbakanlık Vakıflar Genel MüdürlüÄŸü, Defter no: 506.

[13] Ahmed Muhyiddin, Tomâr-ı Tekâyâ, s. 251.

[14] BaÅŸbakanlık Vakıflar Genel MüdürlüÄŸü, Defter no: 506.

[15] BaÅŸbakanlık Vakıflar Genel MüdürlüÄŸü, Defter no: 506.

[16] BaÅŸbakanlık Vakıflar Genel MüdürlüÄŸü, Defter no: 506.

[17] BaÅŸbakanlık Osmanlı ArÅŸivi, Y.PRK.MÅž 4/90.

[18] Cemaleddin Server RevnakoÄŸlu ArÅŸivi , nr. 138.

[19] Cemaleddin Server RevakoÄŸlu, Eski Sosyal Hayatımızda Tasavvuf ve Tarikat Kültürü, (haz. M. DoÄŸan Bayın-Ä°. DerviÅŸoÄŸlu), Ä°stanbul 2003, s. 257-258.

[20] Tahirü’l-Mevlevî, Matbuat Âlemindeki Hayatım ve Ä°stiklâl Mahkemeleri, (haz. A. Åžentürk), Ä°stanbul 199, s. 54.

[21] RevnakoÄŸlu, a.g.e., s. 258-259.

[22] Abdurrezzak Tek, “Cumhuriyetin Ä°lk Yıllarında Bir Åžeyh Portresi: Üsküdarlı Balabanî Hasan Hüsnü Efendi ve Tasavvuf Anlayışı”,UludaÄŸ Üniversitesi Ä°lahiyat Fakültesi Dergisi, 2007, XVI/2, 155-168; Hür Mahmut Yücer, Åžeyh Sa’deddin Cebâvî ve Sa’dîlik, Ä°stanbul 2010, s. 177-181.

üsküdar belediyesinden alıntıdır.........