Üsküdarın Tarihi ve Kültürel Yapısı
Üsküdar’ı İstanbul halkı kendi sakinleri, hatta yönetim bile İstanbul’dan saymamıştır. Üsküdar her zaman Üsküdar’dı.
Üsküdarın Tarihi ve Kültürel Yapısı
Üsküdar’ı Ä°stanbul halkı kendi sakinleri, hatta yönetim bile Ä°stanbul’dan saymamıştır. Üsküdar her zaman Üsküdar’dı. Hatta Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Üsküdar ayrı bir vilayet olarak örgütlendirilmiÅŸ ancak vali tayin edilmeyip Ä°stanbul Vali Muavinlerininden birinin yönetimine bırakılmıştı. Öte yandan Ä°stanbul halkı Üsküdar’ı her zaman büyük ÅŸehrin gürültü ve rezaletinden kaçacak bir melce olarak,Üsküdarlılar da beldelerinin en güzel taraflarından birinin Ä°stanbul’un doyumsuz akÅŸam manzarasını seyretmek olarak görmüÅŸlerdir. Üsküdar; geleneÄŸi, mahalle hayatı, dini kurumlarıyla Ä°stanbul hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır ve onsuz Ä°stanbul düÅŸünülemez. Üsküdar, uçsuz bucaksız Asya’nın Ä°stanbul’a açılan kapısıdır. Ä°ki bin yıldır kervanların, hacı kafilelerinin Uzak DoÄŸu ülkelerinden Kudüs’ten Mekke’den gelip Balkanlara geçen son durağıdır.
Asya’ya geçen Roma orduları, alayiÅŸle yola çıkan Bizans ve Osmanlı orduları ilk konak yeri olarak yeri orayı seçmiÅŸtir. Asya’dan gelen istila orduları ve Osmanlı baÅŸkentini kara kara düÅŸündüren Celali sürgünleri ve isyan eden birlikler de büyük ÅŸehri oradan seyretmiÅŸtir. Üsküdar XVIII. yüzyılda camileri, yeni mimari zevki temsil eden meydandaki çeÅŸmesi, ölümün sükûnetini sergileyen mezarlıkları tekkeleriyle büyük ÅŸehrin inziva semtiydi. Üsküdar’ı Müslüman Ä°stanbul olarak gösterenler vardır. DoÄŸru, ancak büyük ÅŸehrin bütün dini etnik renkliliÄŸini Üsküdar’da da her semtteki kadar görmek mümkündür. Üsküdar her köÅŸesi ile özgündür, hatta betonlaÅŸtığı ÅŸu dönemde bile Ä°stanbul’un hiçbir semti onun kadar güzellik ve çirkinliÄŸi ve karmaşıklığı bir arada barındırmaz. Üsküdar her zaman Ä°stanbul’un bilinci olmuÅŸtur. Ä°stanbul’u bu kadar yoÄŸunlukla gören güzelliÄŸini ve çirkinleÅŸen yanlarını her saat yaÅŸayan bir baÅŸka semt yoktur.
Kızkulesini döndüÄŸümüzde sahildeki ÅžemsipaÅŸa Camii, ardından Üsküdar Meydanı ve tepelere doÄŸru uzanan yeÅŸillikler arasındaki konaklar bir geniÅŸ tiyatro sahnesini andırır. Yüzyıl önce Edmondo de Amicis öyle diyor. Üsküdar’da sokaklara daldığımızda iki bin yılın soylu ÅŸehrin kalıntılarına rastlarsınız. Kötü ÅŸehirleÅŸmeye raÄŸmen yer yer var olan güzellikler ‘buradayız’ diye feryat ediyor. Bu manzaralar, Üsküdar’ın 1960 yıllarına kadar var olan havasının kalıntılarıdır ve belki tarihi bir duyarlılıkla geçmiÅŸe bir kısa seyahat imkânı verebilir.
Ä°skeleye çıktığımız zaman meydanın en güzel yerinde, Sinan’ın en mükemmel eserlerinden biriyle karşılaşırız; ince minareleri ve çevreyi güzelleÅŸtiren biçimi ile bu cami Ä°stanbul’daki ikiMihrimah Camii’nden biridir. Kanuni’nin kızı Avrupa’dan gelenleri Edirne Kapısında Asya’dan gelenleri Üsküdar meydanında ÅŸaÅŸalı ve zevkli iki camiiyle büyüleyen bir ev sahibesidir. Güneye yönelip sahili izlediÄŸimiz zamana Sinan’ın Åžemsi Ahmed PaÅŸa Camii’ne ulaşırız ve bu sahilden bu güzel eserden Ä°stanbul’un güzelliÄŸini seyrederiz. Ä°ki cevher arasında Üsküdar, Ä°stanbul’un tarihi ve coÄŸrafya bilincine eriÅŸmek için bulunmaz bir köÅŸedir. Ünlü vezir Åžemsi Ahmed PaÅŸa 1580′de bu camii yaptırmıştır. Üsküdar’ın güzelliÄŸi ihtiÅŸamdan çok sükûnettedir. Ä°htiÅŸam karşıdadır ve bu sakin semtin üstünden daha çarpıcı olarak görülür.
Camiden güneye Salacak’adoÄŸru yürüyelim. Güzelliklerle yıkımın birlikte rastlandığı bir yürüyüÅŸtür. Eski evlerin ve biraz yeÅŸilliÄŸin ortasında XV yüzyıl Osmanlı mimarisinin ilginç bir örneÄŸine rastlarız, 1471′de yapılan Rum Mehmed PaÅŸa Camii Ä°stanbul’da Bizans’ın etkilerini belirgin biçimde taşıyan geçiÅŸ devri mimarisinin nadir ve canlı bir örneÄŸidir. Ä°mparatorluÄŸun hayatında güçlü vezir hanedanı Çandarlıların dönemi bitip, devÅŸirme vezirler geleneÄŸinin baÅŸlamasıyla Rum Mehmed PaÅŸa, Mahmud PaÅŸa gibi vezirler iktidar sahnesine çıkan yetenekli kiÅŸiliklerdi. XV. yüzyılın bu güçlü veziri camiinin arkasındaki türbesinde son uykusunda.Üsküdar’ın etrafa hâkim bir tepesi de ayazmadır. Sultan III. Mustafa ‘nın yaptırdığı cami bu nedenle Ayazma Camii olarak adlandırılır. Ayazma Cami, XVIII. yüzyılın ikinci yarısındaki baroklaÅŸan Ä°stanbul’un ilginç mimari eserlerinden biridir. Ä°stanbul tarafında Laleli Camii’de aynı padiÅŸah yaptırdığı barok incilerden biridir. III. Mustafa devrinin bu eseri de klasik devrin aksine cephesi ve barok üs-lubdaki merdivenleriyle dikkat çeker. Bu camiinin dış duvarında Ä°stanbul’daki güneÅŸ saatlerinden biri de yer alır. SilahdaraÄŸa mezarlarıyla istisnai bir camii ha-ziresidir. Camiden DoÄŸancılar Caddesi’ne çıktığımızda Sinan’ın 1559′da yaptığı baÅŸka bir eserle karşılaşırız. Hacı Mehmed PaÅŸa Türbesi. Aynı sokakta Osmanlı mimarisinin iki eseri; sokakla ve çevreyle ve birbiriyle bütünleÅŸir.
Yola devam ettiÄŸimizde, Ä°stanbul’un en büyük yeÅŸil alanlarından biri, her köÅŸesinde tarihin bir anısı olan, her taşında tarihin renkli tiplerinden birine rastlayabileceÄŸimiz Karacaahmet Mezarlığıyla karşılaşırız. Büyük mezarlık, ölümü hatırlatan bir soÄŸuk alan deÄŸil yaÅŸamla ölümün kaynaÅŸtığı adeta bir kalabalık meydan gibidir.
Ä°stanbul mezarlıkları kadar tarihçiyi, sanat tarihçisini ve güzellikten hoÅŸlananları çeken bir alan olamaz. Mezar taÅŸlarını okuyanlar, orada tefekküre dalmayı tercih ederler, günlük hayatın gürültüsünden kaçıp göz ve gönül dinlendirenler her zaman olmuÅŸtur. Binlerce taşı yorulmadan kopya eden epigraflar, biyografistlere halen rastlanır ve hepsinin piri herhalde ‘Sicill-i Osmanî’ denen Osmanlı Ä°mparatorluÄŸunun unutulmaz biyografisini kaleme alan Mehmed Süreyya Bey’dir. Karacaahmet Mezarlığı bugün adım adım, yeni tarz mezarlar tarafından istila ediliyor. Güzellik ve yaÅŸayan tarih, soÄŸuk mermer bloklara, sevimsiz ölüme yerini terk ediyor.
Vefa semtindeki ünlü Atıf Efendi Kütübhanesi bundan yirmi yıl sonra vakfedil-miÅŸtir. Gene Laleli’deki Koca Ragıp PaÅŸa Kütübhanesi de bu dönemden kalmadır.
Hâkimiyeti Milliye Caddesini izleyerek iskeleye doÄŸru indiÄŸimizde Yeni Valide Camii ile karşılaşırız. Eminönü’nde aynı adla anılan camiden farkı, III. Ahmed’in annesi Valide GülnuÅŸ Emetullah Sultan tarafından yaptırılması ve berikinin tersine barok stile geçiÅŸi, bu binada bütün sevimliliÄŸiyle görmenin mümkün oluÅŸudur. Az ötede meydandaki oÄŸlunun adını taşıyan III. Ahmet ÇeÅŸmesi’yle bir mimari bütünlük içindeki Valide GülnuÅŸ Emetullah Sultan Külliyesi, imareti köÅŸedeki çeÅŸmesiyle ve okuluyla Üsküdar hayatına damgasına vuran bir merkezdir. Uzun süre Valide Sultan olarak saltanat süren Valide GülnuÅŸ Sultan’ın türbesi de bu caminin yanındadır. Nurbanu Sultan’ın yaptırdığı ve bir ara etraftaki külliyesi hapishane olan Valide-i Atik Cami, klasik yapısı ve çinileriyle ünlüdür. Caminin etrafında imaret medrese ve hamam vardır. Eski Üsküdar’ın tepedeki fakir bir mahallesi böylece gönenmiÅŸtir. Gene doÄŸuya doÄŸru yürürsek, Valide Kösem Mah-peyker Sultan’ın yaptırdığı Çinili Cami gözleri ve gönülleri okÅŸar.
Üsküdar, dingin ve dinlendirici Ä°stanbul’dur. Bugün dahi mahalle hayatı ve komÅŸuluk iliÅŸkisi sıcaktır. Çarşıyı gezenler halkın damak zevkini anlar ve bu yüzden Kanaat Lokantası gibi lokantalar bu semttedir.
Ä°skeleye doÄŸru yolumuza devam edersek, Ahmediye Külliyesi’nerastlarız. 1722 (Hicri 1134] yılında Eminzade Hacı Ahmet PaÅŸa tarafından yaptırılan bu külliye cami, türbe, tekke ve dershaneden oluÅŸur. Uzun yılların hoyratça kullanımı yüzünden ağır bir tahrip görmüÅŸtür. XVIII. yüzyıl başında barok mimariye geçiÅŸi simgeleyen bir külliyedir. Yöneticiler, Üsküdar’ı türbe ve tekke semti olarak seçmiÅŸtir. Ahmediye Külliyesi, yanında dershane ve kütüphaneye de yer veren bir istisnadır. Aslında kütübhaneler bizde daha çok XVIII. yüzyıldan itibaren çoÄŸalmaya baÅŸlayan yapılardır. Birçok semt Ä°stanbul ve Üsküdar tarafından bu dönemde mahalle kütübhaneleri vakfedilmesiyle yeni bir görünüm kazanmıştır. Nitekim
Vefa semtindeki ünlü Atıf Efendi Kütübhanesi bundan yirmi yıl sonra vakfedil-miÅŸtir. Gene Laleli’deki Koca Ragıp PaÅŸa Kütübhanesi de bu dönemden kalmadır.
Hâkimiyeti Milliye Caddesini izleyerek iskeleye doÄŸru indiÄŸimizde Yeni Valide Camii ile karşılaşırız. Eminönü’nde aynı adla anılan camiden farkı, III. Ahmed’in annesi Valide GülnuÅŸ Emetullah Sultan tarafından yaptırılması ve berikinin tersine barok stile geçiÅŸi, bu binada bütün sevimliliÄŸiyle görmenin mümkün oluÅŸudur. Az ötede meydandaki oÄŸlunun adını taşıyan III. Ahmet ÇeÅŸmesi’yle bir mimari bütünlük içindeki Valide GülnuÅŸ Emetullah Sultan Külliyesi, imareti köÅŸedeki çeÅŸmesiyle ve okuluyla Üsküdar hayatına damgasına vuran bir merkezdir. Uzun süre Valide Sultan olarak saltanat süren Valide GülnuÅŸ Sultan’ın türbesi de bu caminin yanındadır. Nurbanu Sultan’ın yaptırdığı ve bir ara etraftaki külliyesi hapishane olan Valide-i Atik Cami, klasik yapısı ve çinileriyle ünlüdür. Caminin etrafında imaret medrese ve hamam vardır. Eski Üsküdar’ın tepedeki fakir bir mahallesi böylece gönenmiÅŸtir. Gene doÄŸuya doÄŸru yürürsek, Valide Kösem Mah-peyker Sultan’ın yaptırdığı Çinili Cami gözleri ve gönülleri okÅŸar.
Üsküdar, dingin ve dinlendirici Ä°stanbul’dur. Bugün dahi mahalle hayatı ve komÅŸuluk iliÅŸkisi sıcaktır. Çarşıyı gezenler halkın damak zevkini anlar ve bu yüzden Kanaat Lokantası gibi lokantalar bu semttedir.
Kaynak: Ä°stanbul Åžehir ve Kültür / Ä°lber Ortaylı
YORUMLAR