ÃœSKÃœDAR'DA BÄ°R YAHUDÄ° MAHALLESÄ°



Üsküdar'da doğdum, Üsküdar'da büyüdüm, ömrümün büyük bir bölümü Üsküdar'da, Üsküdar'ın muhtelif semtlerinde geçti. Kimbilir belki hem ölüm'üm de, hem ölü'm de Üsküdar'da olacak? Üsküdar her yönüyle kaderimin tahakkuk ettiği mekânın adı!


ÃœSKÃœDAR'DA BÄ°R YAHUDÄ° MAHALLESÄ°

Üsküdar'da doÄŸdum, Üsküdar'da büyüdüm, ömrümün büyük bir bölümü Üsküdar'da, Üsküdar'ın muhtelif semtlerinde geçti. Kimbilir belki hem ölüm'üm de, hem ölü'm de Üsküdar'da olacak?

Üsküdar her yönüyle kaderimin tahakkuk ettiÄŸi mekânın adı!

DüÅŸünüyorum da çocukken sokaklarında dolaşırken, dolaÅŸtığım o yerleri, yeterince/bütün geçmiÅŸiyle kucaklamayı becerememiÅŸim. Åžimdi Üsküdar'ı biraz daha iyi tanımaya çalışıyorum. Lâkin bu sefer sokaklarında istediÄŸim gibi gönlümce dolaÅŸmaya imkân bulamıyorum.

ÅžemsipaÅŸa, Salacak, Kuzguncuk, Beylerbeyi, Çengelköy, Vaniköy...

Bu sahillerinin önünden akıp gitmekte olan o soÄŸuk BoÄŸaz suları bütün çocukluÄŸumu yıkayıp arındırmıştı. Öyle ki BoÄŸazın sularını karpuz kabuklarından önce, biz Üsküdar çocukları ÅŸenlendirirdik, o da saÄŸolsun bizleri biraz erken de olsa sînesine kabul etmekten çekinmez, titreyen küçük bedenlerimizi semasını aydınlatan güneÅŸin yardımıyla ısıtmak için elinden geleni yapardı.

Çok deÄŸil, daha 30 yıl öncesine kadar FıstıkaÄŸacı ve BaÄŸlarbaşı sâkinlerinin muhakkak bir-iki tane Rum veya Ermeni komÅŸusu, Türk çocuklarının da bir-iki tane Rum veya Ermeni arkadaşı vardı. Fakat bir tane bile yahudi arkadaşımız veya komÅŸumuz olduÄŸunu hatırlamıyorum. Åžimdi herkesin dilinde olan o meÅŸhur Bülbülderesi Mezarlığı'nın bir Selanikliler Mezarlığı olduÄŸunu meselâ biz çocuklar hiç bilmezdik, sanırım ÅŸimdikiler de bilmiyor.

Selâmsız mahallesinden zorunlu olmadıkça geçmemizi büyüklerimiz pek tasvib etmezdi. Nitekim mezarlığın önünden geçip Selâmsız'a doÄŸru çıkan ÅŸu sapa yolun adının Selanikliler Caddesi olduÄŸunu ben çok sonraları öÄŸrenmiÅŸtim.

 

Farkedilecek ve öÄŸrenilecek ne çok ÅŸey var! 

 

Nitekim bu arada —bu yazıyı da yazmama neden olan— bence ilginç olan yeni bir ÅŸey daha farkettim: Selanikliler caddesinden yukarı doÄŸru çıkıldıkda, yolun devamında meÅŸhur DaÄŸhamamı'nın bulunduÄŸu mahalle, bir zamanlar biryahudi mahallesi imiÅŸ. [Eminönü'ndeki  Valide Sultan Camii'nin (1597-1663) hemen arkasında da küçük bir yahudi mahallesinin bulunduÄŸunu, yıllar sonra camiin tarihini çalışırken farketmiÅŸtim.]

Ä°yi-kötü ilgili yayınları yıllardır yakından takip ederim ve fakat bu neÅŸriyat içerisinde Üsküdar'da bir yahudi mahallesine iliÅŸkin akılda kalacak ciddi bir atfa ve doÄŸru-dürüst bir tanıtım yazısına rastladığımı hatırlayamıyorum. Bilgilerini yokladığım birkaç dost da ne yazık ki keÅŸfiyâtımı (!) tahrik ve teÅŸvik edecek bir ÅŸey söyleyemediler. Fakat okumalarım sırasında, teyiden ikinci bir kayıt daha bulup meseleyi deÅŸince, keÅŸfiyât-ı fakirânenin sıhhatinden hiç kuÅŸkum kalmadı.

 

İlk kayda, Rıza Tevfik'in Halide Edib Adıvar'la ilgili hatıralarında rastlamıştım:

Halide Hanım, Üsküdar'daki Amerikan Kız Mektebi'nde okuyordu ve Üsküdar'da Sultantepesi'nde, Özbekler Tekkesi yanında oturdukları Vakıf'a ait evden BaÄŸlarbaşı'ndaki bu mektebe yaya gider gelirdi. (...) Hatta çok iyi hatırlarım, Halide Hanım bazen akÅŸam üzerleri gezmeye çıkar gibi evinden çıkar, Üsküdar'ın o tozlu yolundan yavaÅŸ yavaÅŸ Bülbülderesi mezarlığını geçer ve saÄŸa yahudi mahallesine dönerek DaÄŸhamamı yolundan mektebe giderdi. (Feridun Kandemir, Kendi AÄŸzından Rıza Tevfik, s. 82-83, Ä°stanbul, 1943) 
[Halide Edib'in 1890'da “Konstantinopol Kızlar Koleji” adını alan bu okuldan 1900'da mezun olduÄŸunu da bu vesileyle kaydedeyim.]

Derken bir baÅŸka kayıt daha çıktı karşıma.

 

Rıza Tevfik baÅŸka bir vesikada bu sefer kendi çocukluÄŸunu anlatırken bu yahudi mahallesinden söz ediyordu.

Ä°stanbul'a geldiÄŸim zaman 1876 Eylül'ü idi. O sene meÄŸer pek tehlikeli bir buhran zamanı imiÅŸ. Biz Rumeli'den Ä°stanbul'a periÅŸan bir halde hücum etmeye baÅŸlayan biçare Ä°slâm muhacirlerinin sefalet ve felâketine o zamanlar ÅŸahit olduk. Çünkü Bülbülderesi mezarlığının medhaline nâzır bir set üzerinde kain viran bir küçük evde kira ile oturuyorduk. Babam bu hengâme-i kıyamette bizi geçindirebilmek için yine hocalığa baÅŸvurdu ve o civarda musevîlerle meskun DaÄŸhamamı'nda Sion mektebineTürkçe hocası olarak intisab etti ve beni de en küçük çocuklarla ders okumak üzere meccanen kabul ettirdi. Bu mektep meÅŸhur Alliance Ä°sraelite müessesatından idi. 1879 senesine kadar haftada beÅŸ defa muntazaman devam ettik ve ben Fransızca ve Yahudiceyi pek güzel konuÅŸacak kadar öÄŸrenmiÅŸtim. O zaman bu kadar erken iki ecnebi lisanı öÄŸrenmeye baÅŸlamış hiç Türk çocuÄŸu yoktu sanırım. (Ä°bn'u-Emin, Son Asır Türk Åžairleri, III/1509, Ä°stanbul, 1988)

Eh artık iÅŸimiz kolaydı, zira Türkiye'deki büyük yahudi yerleÅŸim merkezlerindeki Alliance Ä°sraelite Universelle okullarını ve bu okullarda okuyan öÄŸrenci sayılarını öÄŸrenmek zor deÄŸildi. Merkezi Paris'te 1860'da kurulan A.I.U. Ä°stanbul'daki ilk mektebini 1875'de açmış.

Eldeki kayıtlara göre Üsküdar DaÄŸhamamı'nda 1879 yılında 75 erkek öÄŸrenci okurken, 1885'de 106 erkek öÄŸrencinin yanısıra 64 de kız öÄŸrenci okuyor, 1891'de ise bu okulda 120 erkek ve 126 kız öÄŸrenci eÄŸitim görüyor.

Osmanlı yönetiminin 1894 yılında bütün gayr-ı müslim okullarında Türkçe öÄŸretiminin zorunlu olmasını kararlaÅŸtırdığı ve bu okullara maaÅŸları hükümetçe ödenen Türkçe öÄŸretmenleri göndermeye baÅŸladığına göre, Rıza Tevfik'in babasının öÄŸretmenliÄŸi bu yasanın yürürlüÄŸe girmesinden öncedir.

Yeri gelmiÅŸken ÅŸu notu da kaydedelim:

Türkçe, AIU okullarında baÅŸlangıçtan bu yana mevcuttu. Erkek okullarında her sınıfa günde iki saat Türkçe öÄŸretilirken, kız okullarında (en azından ilk baÅŸlarda) hiç Türkçe dersi yoktu. (Aron Rodrigue, Türkiye Yahudilerinin BatılılaÅŸması, (Çev. Ä°brahim Yıldız), s. 136, Ankara, 1997)

KeÅŸfiyât ÅŸimdilik bu kadar!

dücane cundioÄŸlu simurg grubu....